Malen kaydı ile davalı adına düzenlenen bonoların asıl alacaklısı dava dışı şirket olup, davacı borçlunun lehtar davalıya değil de, lehtarın temsilcisi olduğu dava dışı şirkete borcu olduğu açık olduğundan tarafların buna ilişkin ikrarının dikkate alınması gerektiği- Tarafların asıl alacaklının dava dışı şirket olduğunu ikrar etmesiyle, kambiyo hukukuna ilişkin ilkelerin eldeki davada uygulama imkânı kalmadığı gibi, ikrarın da tarafları bağlayacağı- "Taraflar arasındaki temel ilişkinin ortadan kalkmadığı, bononun kıymetli evrak niteliğini ortadan kaldıracak bir durumun söz konusu olmadığı, sadece faturalara bakılarak bir sonuca ulaşılamayacağı, davacı dava konusu bonoları verdiğini kabul ediyorsa, mal almadığını ya da bono bedelini ödediğini ispat etmesi gerektiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Bu itibarla, bonolarla birlikte belgelerin yazıcıdan çıktısının alınması esnasında belge üzerinde önceden imza varsa bu imza üzerinde oluşabilecek toner/kartuş izinden hareketle, belgenin metin kısmının bilgisayarda hazırlanıp yazıcıdan çıktısı alındıktan sonra mı imzalandığı, yoksa bos kâğıda önceden atılan imzanın üst kısmındaki boşluğa denk gelecek şekilde bilgisayardan yazının metin kısmı hazırlandıktan sonra mı yazıcıdan çıktı alındığı-Taraflar arasında daha önceden imzalanan ibraname isimli belgelerdeki davacı ad, soyad, T.C. no, adres yazılı kısım ile bonolardaki yazıların benzer olması nedeniyle, daha önceden imzalanan ibraname isimli belgelerdeki imzalardan yararlanılarak bonoların tanzim edilip edilmediği-Raporlar arasındaki mübayenetin nereden kaynaklandığı hususlarında Üniversite Grafoloji Bölümü, Polis, Jandarma Kriminal Labaratuar Daire Başkanlığı gibi yerlerden rapor alınarak, bonoların tanzim edilmesinde sahte veya şüpheli bir durum olup olmadığı tespit edilerek, neticesine göre bir karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisinin doğru olmadığı-
Dava dilekçesinin konusu, maddi olguların anlatılış biçimi ve netice-i talep kısmından da açıkça anlaşılacağı gibi dava BK’nın 18. maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası olup ortada İİK’nın 277 vd. maddelerine göre açılmış bir dava bulunmadığı için, o maddelerdeki koşulların varlığının aranmasına gerek olmadığı- Muvazaa iddiasına dayalı iptal davalarında "hak düşürücü süre" ya da "zamanaşımı süresi" söz konusu olmadığı için bu davanın her zaman açılabileceği- Üçüncü kişilere karşı muvazaa haksız eylem niteliğinde olduğu için muvazaa nedeniyle haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek tarafı bulunmadıkları tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebileceği- Eldeki davada da, davacıyı alacağından yoksun bırakmak için yapıldığı iddia edilen muvazaalı satış işleminin iptali ve hiç yapılmamış sayılmasının tespiti istenmekte olup bu davada davacı, muvazaalı işlemle kendisinin zarara uğradığını ileri sürerek (davacının) amacı tapunun iptali olmayıp, alacağına kavuşmak olduğu için mahkemece, davanın BK’nın 18. maddesinde dayalı iptal davası olduğu ve davanın niteliği gereği hak düşürücü sürenin söz konusu olmayacağı gözetilerek işin esasına girilip sonucuna göre bir karar vermesi gerektiği-
Senede karşı senetle ispat kurallarının senedin tarafları için geçerli olduğu-Külli halef sıfatı bulunan mirasçıların senede karşı açtıkları davada da iddialarını senetle ispatlamaları gerektiği-Ancak mirasçıların külli halef olarak değil de kendi miras haklarına dayanarak dava açmaları durumunda muvazaa iddiasını tanık dahil her türlü deili ile ispatlayabilecekleri-
Borcun sebebini içermese bile borç tanımasının geçerli olduğu- Davacı tarafından davalıya gönderilen paranın borç olduğunun dekontta yazılı olması halinde aksinin yazılı belge ile kanıtlanması gerektiği-
Davacının davalının kadrolu işçileri ile birlikte aynı işte çalıştığı asıl –alt işveren ilişkisinin varlığı kabul edilmekle birlikte eşit işe eşit işlem borcu nedeniyle emsal olduğu kabul edilen işçi ücretlerinin baz alınması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulü ile emsal işçi ücretlerine göre yapılan hesaplamaya itibarla hüküm kurulmasının eksik araştırmaya dayandığı ve hatalı olduğu- Alt işveren-asıl işveren ilişkisinde emsal ücrete itibarla karar verilmiş ise de, aynı işi yapan alt işveren ve asıl işveren işçisi yoksa eşit işlem borcundan da söz edilemeyeceği- Muvazaanın varlığını tespit hususunda daha detaylı bir araştırma yapılması ve özellikle hizmet alımının sadece işçi teminine yönelik olup olmadığı, personel seçiminin ve sorumluluğunun, vardiyalarının düzenlenmesinin yükleniciye ait olup olmadığı, alt işverenin hukuki ve ekonomik olarak bağımsız bir organizasyona sahip olup olmadığı, davacının işini yaptığı yerde davacı ile aynı işi yapan asıl işverenin kadrolu işçilerinin olup olmadığı belirlenerek muvazaa konusunda bir karar verilmesi; davacıyla aynı işi yapan emsal işçi olup olmadığının araştırılması, farklı işlerde çalışmış ise her dönem için ayrı emsal işçinin varlığı belirlenmesi, emsal işçinin tespiti durumunda bu işçinin ücretlerinin dikkate alınması, ancak birebir aynı işi yapan işçi yoksa diğer işçilerin emsal işçi sayılması mümkün olmadığından ücretinin emsal ücret olarak değerlendirilemeyeceği, bu nedenle bu dönem için davacının alt işveren üzerinden gösterildiği ücret seviyesinden alacakların hesaplanması gerektiği-