İtirazın iptali ilamının alacak davasına dönüştürülmesi halinde, bu ilama dayanan alacaklının itirazı üzerine duran ilamsız icra takibine devam edilmesini isteyemeyeceği, alacak davasında elde edilen ilamın sadece ilamlı takibe konu edilebileceği, takibin devamının ise ancak sunulacak bir itirazın iptali veya itirazın kaldırılması kararı ile mümkün olduğu-
Avukatın vekâlet hizmeti üstlendiği icra ve mahkeme dosyalarından doğan vekâlet ücretlerini ödemeyen ve bu konuda yapılan icra takibini durdurmuş olan müvekkilin, itirazın iptal edilmesi üzerine icra inkâr tazminatı da ödemekle yükümlü olacağı-
İtirazın iptali davasının bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılması gerekmekte ise de, anılan sürenin itirazın alacaklıya tebliğ edildiği günden başlayacağı dikkate alınarak, davanın süresinde açılıp açılmadığına ilişkin değerlendirmenin buna göre yapılması gerekeceği-
Kefilin, borcu ödemesi nedeniyle borçluya işlemekte olan faizlerden sorumlu olmayacağını kabul etmek, borcunu ödemeyen asıl borçlu için iyileştirme sonucunu doğurur. Borçlu alacaklıya karşı ne şekilde sorumlu ise, halef olan kefil karşısında aynı şekilde sorumlu olmaya devam eder. Bu nedenle, kefilin, alacaklıya ödeme yaptığı tarihten itibaren, asıl borçludan faiz isteyebilir-
Davalılar yapılan takibe karşı vermiş oldukları itiraz dilekçesinde talep edilen işlemiş faiz miktarına itiraz etmişler, dava da itiraz edilen miktar üzerinden açılmıştır. Bu durumda mahkemenin taleple bağlı kalarak karar vermesi gerekirken, talebi aşan miktarda karar vermesi HUMK nun 26. maddesine aykırı olduğundan, kararın bozulması gerekmiştir-
Davaya dayanak gösterilen mahkeme kararında, tarafların dava dışı Çaykur Genel Müdürlüğüne karşı müteselsilen sorumluluklarına hükmedilmiştir. Bu durumda mahkemenin TBK. nun 167 vd. maddeleri uyarınca uyuşmazlığın çözümü konusunda bir karar vermesi gerekeceği-
Dava konusu uyuşmazlık, tüketici kredisinden kaynaklanmakta olup, bu tür davalara tüketici mahkemelerinde bakılması gerekeceği-
Kural olarak BK’nun 101. maddesine göre, kesin vadeli sözleşmelerde temerrüt tarihi sözleşmede belirtilen günün hitamı ile gerçekleşir. Banka tarafından gönderilen son hesap özetinde ödeme günü belirtilmekte ise de, bu ödeme gününde borcun tamamı değil belli bir kısmının ödenmesi gerektiği belirtilip, borcun tamamının ödenmesi gerektiği bildirilmediğinden, kredi kartı borçları, BK’nun 101/2. maddesinde öngörülen miktarı önceden belli olan kesin vadeli borç niteliğinde değildir. Bu nedenle kredi kartı borçlarında temerrüt tarihi bakımından, anılan maddenin uygulanması mümkün değildir. Kredi kartının bu özelliği nedeniyle, borçlunun temerrüdü, banka tarafından akdi ilişkinin sona erdirilip hesap kat edildikten sonra, borçluya gönderilen ihtarnamenin tebliğinden veya ihtarnamede ödeme için süre verilmiş ise, bu sürenin bitiminden itibaren oluşacağı-
Hükme esas alınan bilirkişi raporunun yeterli araştırma ve incelemeye dayanması gerektiği gibi Yargıtay denetimine de olanak verecek biçimde düzenlenmesi gerekeceği-
Vade farkı talep edilebilmesi için taraflar arasında bu konuda yapılmış bir anlaşma veya yerleşik bir uygulamanın bulunması zorunlu olup, mal bedeline ilişkin faturada geç ödeme halinde “vade farkı alınacağına” ilişkin kayda TTK. nun 23. maddesi gereğince itiraz edilmemiş olmasının, vade farkı talebini haklı kılmayıp, sadece fatura içeriğini kesinleştireceği-