Kural olarak havale ödeme vasıtası olup, davacının ibraz ettiği havalede herhangi bir meşruhat da bulunmadığına göre, borç belgesi olarak kabulüne imkân yoktur. Bu durumda davacı, davalı ile aralarında başkaca bir hukuki ilişkinin varlığını kanıtlayamamış ve senet tarihinden önce ödemelerden 3850 DM. nin takip tutarından mahsubuna da ödemelerinin takip konusu asıl alacak tutarından düşülerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesinin, hükmün bozulmasına neden olacağı-
Dava tarihi itibarı ile ödenmiş bulunan alacak yönünden dava açılmasında hukuki yarar mevcut olmadığı için, İİK nun 67/2 maddesi uyarınca davadan önce ödenmiş ve davacı alacaklının da kabulünde bulunan ihtilaf dışı kalmış alacak hakkında hüküm kurulamayacağından, bu miktarlar üzerinden icra inkâr tazminatına da hükmedilemeyeceği-
Davalı, özel hukuk hükümlerine tabi, gerçek kişidir. İdari yargılama hukuku ilkelerine ve özellikle 2577 sayılı İdari Usul Kanunu’na göre, gerçek kişiler aleyhine idari yargı yerinde dava açılamaz. Ayrıca davacı, dava konusu edilen alacağının ödetilmesi amacıyla dilerse 6183 sayılı kanun hükümleri uyarınca dilerse genel hükümlere göre takip ve dava hakkını kullanır. Mahkemenin gerekçesi bu nedenle de yerinde değildir. Mahkemenin yukarda açıklanan ilkeleri gözeterek bir karar vermesi gerekirken, anılan hükümleri göz ardı etmek suretiyle “davanın yargı yolu bakımından reddine” karar vermesinin, hükmün bozulmasına neden olacağı-
Taraflar arasındaki ’itirazın iptali’ davasında mahkemece, kefaletnamedeki imzanın davalıya ait olduğunun kabul edilmesi karşısında, taahhütnamenin boş olarak doldurulduğu savunmasının dinlenemeyeceği, ne var ki senetlerde kefilin imzasının bulunmaması nedeniyle takip tarihine kadar işlemiş faizden sorumlu olmayacağına yönelik kararında; yargılama aşamasında herhangi bir bilirkişi görüşüne başvurulmaması, eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulamayacağından, tarafların gösterdikleri deliller toplanıp, konusunda uzman bilirkişilerden Yargıtay denetimine uygun rapor alınarak, davalı savunması değerlendirilmeli, kefalet sözleşmesinin kuruluşu sırasında kefilin sorumluluk limitinin gösterilmesinin sözleşmenin geçerlilik şartı olduğu gözetilerek, dava konusu kefalet sözleşmesindeki limit ile ilgili bölümün farklı kalemlerle sonradan yazılıp yazılmadığı aydınlığa kavuşturulduktan sonra oluşacak duruma göre karar verilmesi gerekeceği-
Davacı şirket ile dava dışı Garanti Bankası arasında düzenlenen (garantörlük anlaşması nedeniyle) davalı adına çıkarılan kredi kartı borcunun düzenlenmesinden kaynaklanan icra takibine itirazın iptali istemi-
Davacı şirket ile dava dışı Garanti Bankası arasında düzenlenen (garantörlük anlaşması nedeniyle) davalı adına çıkarılan kredi kartı borcunun düzenlenmesinden kaynaklanan icra takibine itirazın iptali istemi-
İtirazın iptali davası sonunda, dava konusu icra takibinde alacak yabancı para üzerinden istenilmiş ise, bu alacağın takip tarihindeki Türk lirası esas alınarak icra inkâr tazminatına hükmedilebileceği-
Davacının dayandığı çekin süresinde bankaya ibraz edilmemiş olması, temel ilişkiye dayalı olarak alacak iddiasına engel teşkil etmez. Davacının, söz konusu çeke “delil başlangıcı” olarak dayanarak, tanık dâhil alacağını her türlü delille kanıtlama olanağına sahip olacağı-
Davacının olumlu tespit niteliğindeki talebinin reddi nedeniyle hüküm tarihindeki AAÜT’ nin 7/2. maddesi uyarınca maktu avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekirken, mahkemece nispi vekâlet ücretine hükmedilmiş olmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-
Bankanın temerrüdü nedeniyle borcunu temerrüt süresince ifa etmeyen davalıların, sağladıkları yarar ölçüsünde temerrüt faizinden sorumlu olmaları gerekeceği-