İcra takibine ve incelenen itirazın iptali davasına konu edilen alacak ecrimisilden kaynaklandığından, likit ya da muayyen olduğunu, bu miktarın yargılama yapılmaksızın basit bir hesaplama işlemiyle tespit edilebilir nitelikte olduğunu kabul etme olanağının bulunmadığı, bu sebeple icra inkar tazminatı talebinin reddi gerektiği gibi, bozmadan önceki kararda icra inkar tazminatı talebinin reddedildiği, hükmün sadece davalı tarafından temyiz edildiği gözden kaçırılarak, bozmadan sonra verilen kararda davalının aleyhine olacak şekilde icra inkar tazminatına karar verilmesinin doğru olmadığı-
28.01.2009 tarihinde 100.000 Euroluk asıl alacak için başlatılan dava konusu takipte, 20.12.2009 tarihinde yıllık %12 faiz talep edildiği- Davalı borçlunun takipten sonra asıl alacak için davacı alacaklıya TL cinsinden ödeme yaptığı, takip talebinde asıl alacak için istenilen faiz, ödeme tarihinden sonraki bir tarih olduğu için, davalının TL cinsinden yaptığı ödemenin asıl alacağın ne kadarına karşılık geldiğinin tespiti sırasında asıl alacağa faiz işletilmesinin mümkün olmadığı- Mahkemece öncelikle bilirkişi aracılığıyla ödeme günündeki ödenen TL'nin Euro karşılığı bulunarak ve bunu 100.000 Euro asıl alacaktan düşerek davacı alacaklının davalıdan talep edebileceği Euro cinsinden asıl alacağı belirlemek olduğu, daha sonra davacının faiz başlangıç talebi olan 20.12.2009 tarihi itibariyle devlet bankalarının 1 yıllık Euro mevduatına uyguladığı en yüksek faiz oranını belirleyip asıl alacağa 20.12.2009 tarihinden itibaren belirlenen ve daha sonra değişen oranlarda faiz uygulanacak şekilde hüküm kurulması gerektiği- Davacı lehine hükmolunacak icra inkar tazminatının da takip tarihindeki euronun efektif satış kuruna göre Euro cinsinden asıl alacağın TL karşılığı bulunup bunun %40’ı şeklinde hesaplanması gerektiği-
Mahkemece; davalının bir limited şirket olduğu, davacıya sigortalı işyerinin ....... Vergi Dairesi Müdürlüğünden gelen yazı cevabına göre “gerçek usulde gelir vergisi mükellefi olarak çay ocağı-kahvehane” işlettiği anlaşılmakla; davacıya sigortalı işyerinin esnaf faaliyeti sınırlarını aşıp aşmadığı bir ticari işletme olup olmadığının araştırılması ve ticari işletme olması halinde, uyuşmazlığın çözüm yerinin Asliye Ticaret Mahkemesi olabileceğinin mahkemenin davada görevli olup olmadığının hükümde tartışılması; mahkemenin görevli olduğu sonucuna varılması halinde işin esası hakkında hüküm tesisi; aksi halde ise, HMK'nun 114/1-c maddesine göre, görevsizlik nedeniyle HMK'nun 115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi gerekeceği-
TMK'na göre rehin sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yazılı şekilde yapılması yeterli olup sicile tescili tarafların talebine bağlı olduğundan tescilin sadece açıklayıcı nitelikte olduğu, bir ticari marka, işletme rehni kapsamında rehnedilmiş ise Ticari İşletme Rehni Kanunu kapsamında sözleşmenin noter tarafından onaylanması ve sicile tescil edilmesi gerekeceği, somut olayda, ticari işletmenin tamamı değil sadece marka rehnedildiği ve rehin sözleşmesi yazılı olarak yapıldığı için mahkemece marka rehni sözleşmesinin geçerli olduğu kabul edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Celbedilen taşınmazın tapu kayıtlarından kat mülkiyeti kurulmuş bir taşınmaz olduğu, bu durumda, ana taşınmazda kat mülkiyeti kurulmuş olması nedeniyle, davada Sulh Hukuk Mahkemesi'nin görevli olduğu, görev kuralları, kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında mahkemece re'sen gözetilmesi gereken hususlardandır olduğundan, mahkemece; davada Sulh Hukuk Mahkemesi'nin görevli olduğu gözetilerek, HMK'nun 114/1-c maddesine göre, görevsizlik nedeniyle HMK'nun 115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi gerekeceği- Dava konusu hasarın ortak atık su tesisatının çökmesiyle sigortalı konuta su sirayet etmesinden kaynaklandığının iddia edildiği, davacının talep ettiği tazminat yönünden, davalı apartman yönetiminin 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 38. maddesi ve sözleşmeden kaynaklanan temsil görevi kapsamında pasif husumet ehliyetinin bulunduğu, bu durumda, mahkemece davanın esasının incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemece, davalının murisinin 6/8 oranında kusurlu olduğu anlaşılmış olup, davalı hak sahibi ...'e destekten yoksun kalma nedeni ile yapılması gereken ödeme ve varsa fazla bir ödemenin olup olmadığının belirlenmesi için esasen davacı tarafından ödeme yapıldığı tarihteki veriler esas alınarak hesaplama yapılarak kesinleşen rücu dosyaları da irdelenip birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
SGK aleyhine açılan itirazın iptali davasının kabulü halinde icra inkar tazminatına hükmedilemeyeceği (5510 s. K. mad. 88/17)- Hakkında icra takibi yapılmamış olan ve itirazın iptali davasında davalı olarak gösterilmeyen Sağlık Bakanlığının, davalı-borçlu SGK vekilinin talebi üzerine davaya dahil edilmesinin hatalı olduğu, davada taraf değişikliğine ilişkin HMK'nun 124. maddesinin de bu durumda uygulanamayacağı- 
Yerel mahkemece keşif günü belirlenmeden ve tanıklara davetiye çıkarılmadan celsede dosyanın bilirkişiye verilmesine karar verildiği, HMK hükümlerine aykırı olarak davalının savunma ve ispat hakkını etkin biçimde kullanmasını teminen, dinlenilmesini talep ettiği tanıkları dinlenilmeksizin, savunma hakkı kısıtlanarak karar verildiği, o halde mahkemece davalının tanıkları usul hükümlerine uygun biçimde çağrılarak dinlendikten sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek davaya etkisi üzerinde durularak sonucuna göre gerektiğinde kusur raporu alınması için keşif yapılarak olayın meydana geliş şekli tam olarak açıklığa kavuşturup karar vermek gerekeceği-
Mahkemece; davalıya husumet yöneltilmesine neden olan davacıya sigortalı işyerinin bulunduğu binada davaya konu hasar tarihi itibariyle kat mülkiyetine geçildiğinden, uyuşmazlığın 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu'ndan kaynaklandığının gözetilerek, uyuşmazlığa kat mülkiyeti hükümlerinin uygulanacağının dikkate alınarak, uyuşmazlığın çözüm yerinin Sulh Hukuk Mahkemesi olması karşısında mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekeceği-
Sonradan kurulan davalı şirketin, asıl borçlu davalı şirketin aktif değerleri ile aynı sektörde faaliyetine devam ettiği, asıl borçlu şirketin ise gayri faal ve borçlarını ödeyemez durumda olduğu ve bu itibarla yeni kurulan davalı şirket ile asıl borçlu şirket arasında organik bağın ötesinde gerek yönetimsel, gerekse mal varlığı açısından iktisadi bütünlük olup birbirinin devamı mahiyetinde oldukları gözetildiğinde, sonradan kurulan davalı şirketin asıl borçlu davalı şirketin alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla ve kötü niyetle kurulduğunun kabulü gerektiği- Tüzel kişilik perdesinin çapraz olarak aralanması koşullarının oluşması halinde, artık hukuki bakımdan mevcut olan duruma göre değil de, fiili duruma göre karar verilmesi gerektiği ve bu durumda davalı şirketlerin farklı tüzel kişiliklere sahip olduğu yolundaki savunmaların hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olacağı, bu itibarla asıl borçlu davalı şirketin, davacı bankaya olan borcundan dolayı diğer davalı şirketin de sorumlu olduğu-