Rücu davalarının; gerçek zararının giderilmesi amacına yönelik olup, zenginleşmeye bir vesile teşkil etmemesi gerekeceği, dolayısıyla zarar sorumlusundan halefiyet ilkelerine dayalı olarak talepte bulunan davacının da, ödediği meblağın tamamını değil, ancak zarar görenin uğradığı gerçek zararı, zarar sorumlusu bulunanlardan isteyebileceği-
Davanın, davacı sigortalı tarafından kasko sigorta şirketine karşı açtığı itirazın iptali davası olması ve 6502 sayılı Tüketici Yasası'nın yürürlüğe girdiği 28.05.2014 tarihinden sonra 21.07.2015 tarihinde açılmış olmasına göre mahkemece Tüketici Mahkemesinin görevli olduğu ve Dairemizin 30.05.2017 tarihli 2016/13552 esas- 2017/6106 karar sayılı bozma ilamı ile de Tüketici Mahkemesinin görevli olduğu kararının kesinleştiği gözetilerek davanın esasına girilmesi gerekeceği-
Bilirkişi raporuna göre, dava dışı kişi ile davalı şirket arasındaki ticari ilişkinin davacıya ait şahıs firması üzerinden gerçekleştirileceği hususunun önceden davalı tarafından bilindiği, ticari ilişkinin yasal kayıtlar ölçüsünde davacı üzerinden gerçekleştiği, davalı tarafça da inkar edilmeyen ticari ilişki kapsamında davalıya verilen ürünler nedeniyle ticari kayıtlarda varlığı görülen alacağı talep hakkı davacıya ait bulunduğundan davalının husumet itirazının yerinde olmadığı, davacı ile davalının alacaklı olduğunu ifade ettiği kişinin farklı kişiler olduğu, davalının “hizmet nedeniyle görevi kötüye kullanma”, “güven ilişkisinin suistimali suretiyle maddi zarara uğratılma”, “devredilen işyerinin gelirinden kar payı”, “devredilen eşya bedeli” gibi değişik kalemler altında dava dışı kişiden talep edebileceği alacakları davacıdan talep etme imkanı bulunmadığından davalının takas-mahsup definin yerinde olmadığı, tarafların ticari defterlerinin usulüne uygun tutulmadığı, defterlerini usulünce tasdik ettirmeyen tacirin bu defterleri lehine delil olarak kullanamayacağı, ancak kanuna uygun tutulmayan ticari defterlerin içeriğinin sahibi aleyhine delil sayılacağı, davacı tarafından davalıya kesilen ürün faturalarının davalının defterlerinde kayıtlı olduğu, davalı ürün bedellerinin verilen çekler ile ödendiğini ifade etmişse de, buna ilişkin bir delil sunmadığı, bu nedenle incelenen ticari defterlere göre davacının davalıdan takip tarihi itibariyle 53.247,94 TL alacaklı olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile davalı tarafça yapılan itirazın 53.247,94-TL üzerinden iptaline bu miktara takip tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faizi uygulanmak suretiyle takibin devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine, davalı aleyhine % 40 icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı-
Mahkemece; davalıya husumet yöneltilmesine neden olan bağımsız bölüm ile davacıya sigortalı işyerinin kullanımındaki taşınmazda davaya konu hasar tarihi itibariyle kat mülkiyetine geçilmediği anlaşılmakla, KMK'nun 17/3. maddesi gereği, hasar tarihi itibariyle ana taşınmazın üçte ikisinin fiilen kullanılıp kullanılmadığının araştırılması ve üçte ikilik kullanımın olması halinde, uyuşmazlığa yine kat mülkiyeti hükümlerinin uygulanacağının dikkate alınması gerekmesi nedeniyle uyuşmazlığın çözüm yerinin Sulh Hukuk Mahkemesi olabileceğinin mahkemenin davada görevli olup olmadığının hükümde tartışılması; mahkemenin görevli olduğu sonucuna varılması halinde işin esası hakkında hüküm tesisi; aksi halde ise, HMK'nun 114/1-c maddesine göre, görevsizlik nedeniyle HMK'nun 115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi gerekeceği-
Ticari nitelikteki menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığı- "Davaların yığılması" şeklinde açılan "itirazın iptali davası" ile "menfi tespit davasının" tefriki ile itirazın iptali davasında arabuluculuk dava şartı yokluğu nedeniyle usulden red kararı verilmesi, menfi tespit davası yönünden ise dava değeri üzerinden harç eksikliği ikmal edilerek davanın görülmesi gerektiği-
Davacının, sigortalısına ödediği tazminatı sorumlu davalıya rücu ettiği, davacının sigortalısı ile davalı arasındaki ilişki kira ilişkisinden kaynaklanmadığı gibi davaya konu taşınmaz üzerinde kat mülkiyetine veya kat irtifakına da geçilmediğinin tapu kaydından anlaşılmadığı, eldeki davada uyuşmazlık haksız fiilden kaynaklandığından, mahkemece asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesi ile dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi gerekeceği-
İlk derece mahkemesince asıl ve birleşen davalar yönünden T.M.K.’nun 605. maddesi uyarınca hükmi ret koşulları oluştuğundan dava usulden reddedildiği halde, davacı aleyhine nispi vekalet ücretine hükmedildiği- Davacı istinaf başvurusunda kendi aleyhlerine nispi vekalet ücreti değil, maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini belirttiği halde, istinaf mahkemesince bunun üzerinde durulmadığı- İstinaf mahkemesince ilk derece mahkemesi kararı bütünüyle benimsenerek istinaf talebinin esastan reddine karar verildiğinden, istinaf mahkemesi kararının açıklanan nedenlerle bozulması yoluna gidildiği-
Gerçek kişi kefillerin kefaletlerinden sorumlu olacakları sürenin 818 s. BK ve 6098 s. TBK'da farklı düzenlendiği- 05.04.2000 tarihli adi kefalet 10 yıl geçmekle kendiliğinden sona ermişse de, 6101 s. Yürürlük Kanunu gereğince 01.07.2012 tarihinden itibaren 01.07.2013 tarihine kadar kefalet sorumluluğunun uzatılmış olduğu- İcra takibi kefalet süresi yönünden hak düşürücü süre sona ermeden yapılmış ise de, takip tarihi itibariyle asıl borç zamanaşımına uğrarsa, kefil yönünden de zamanaşımına uğramış olacağı ve böyle bir halde kefilin zamanaşımı def’inin kabulü gerektiği- Asıl borçluya karşı kesilen zamanaşımının kefile karşı da kesileceği-
Kooperatif genel kurulunca belirlenecek temerrüt faiz oranının, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte bulunan mevzuata göre belirlenen yasal faiz oranının yüzde yüzünden fazla olamayacağı, huzurdaki olayda kooperatif genel kurulunca belirlenebilecek temerrüt faiz oranı yıllık yasal faiz oranı olan %9’un yüzde yüz fazlası olan %18 oranından fazla belirlenemeyeceği, bu durumda, mahkemece, anılan yasal düzenleme çerçevesinde somut olay değerlendirilerek, işlemiş temerrüt faizi oranı ve miktarı ile işleyecek temerrüt faiz oranı bakımından yeni bir bilirkişiden denetime elverişli bir rapor alınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Gerek takip talebinde gerek ödeme emrinde borcun kaynağı kira alacağı olarak belirtilmiş olması ve eldeki davada davacı vekilinin, ön inceleme duruşmasındaki beyanlarından davanın kira alacağının tahsili için yapılan icra takibine davalıların itirazı üzerine itirazın iptaline ve icra inkar tazminatının tahsiline yönelik olduğunun anlaşıldığı, bu nedenle dava Sulh Hukuk Mahkemesinin görevine girmekte olup görev kurallarının kamu düzeninden olduğu, hal böyle iken davanın açıldığı Sulh Hukuk Mahkemesince davanın esasına girilerek olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmiş olmasının doğru olmadığı-