Dava, itirazın iptali ve icra inkâr tazminatı talebine ilişkindir. İcra inkâr tazminatına karar verilebilmek için borçlunun likit alacağa dayalı icra talebine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Borçlunun kötüniyetli olarak takibe itiraz etmesi ise, yasal koşul değildir. İcra inkâr tazminatının, aleyhinde yapılan icra takibine itiraz ederek tahsili geciktiren borçluya karşı konulmuş bir yaptırım olduğu-
Sözleşme fiyatlarının değiştirildiğine dair kesin kanıt bulunamadığı, davacının takipte ve alacağı istemekte haklı olup olmadığı, yapılan yargılama sonucu ortaya çıktığından, alacak likit değildir. Bu sebeple koşulları oluşmayan icra inkâr tazminatı isteminin reddi gerekeceği-
İcra takibinden önce kesinleşen kısmi davada belirlenen miktarlar üzerinden bakiye alacağın tahsili amacıyla girişilen takipte, asıl alacak likit olduğundan, dava kabul edildiğinde inkâr tazminatına da hükmetmek gerekeceği-
Mahkemece taraflara ait ticari defterlerde yapılan inceleme sonucunda, davacıya ait ticari defterlerde kayıt bulunmasına rağmen davalıya ait ticari defterlerde kayıt bulunmadığı, MK.’ nun 6. maddesi uyarınca ispat yükü kendisine düşen davacının iddiasını kanıtlayamaması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Davalı “lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesini” talep etmiştir. İİK.’ nun 67/2 maddesi uyarınca; takibinde haksız ve kötüniyetli olan alacaklı, borçlunun talebi üzerine, reddolunan miktarın %40’ından aşağı olmamak üzere tazminata mahkûm edilir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacı alacaklının tahsilât makbuzunun varlığına rağmen, bu tutarı da takip konusu yaptığı belirtildiğinden, yukarıdaki yasal düzenleme çerçevesinde bir karar verilmek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmasının, hükmün bozulmasına neden olacağı-
Davalı ödeme savunmasında bulunmuştur. Ödeme savunmasının ispat yükümlülüğü davalı tarafta olduğu halde mahkemece ispat yükünün tayininde hataya düşülerek hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-
Davalı tarafından ibraz edilen 15.09.1998 tarihli ön sözleşme ve 17.11.1998 tarihli “satış sözleşmesi” başlıklı sözleşmelerin, TBK.’nun 202. maddesi anlamında bir ticari işletmenin devri niteliğindedir-
İtirazın iptali davası yönünden özel bir yetki kuralı getirilmediğinden genel hükümlere göre yetkili mahkemenin belirleneceği, icra dairesinin yetkisine itiraz edilmemesinin o yerdeki mahkemeyi itirazın iptali davası yönünden yetkili hale getirmeyeceği-
Davalı Sigortanın, ödediği tazminatı tahsil etmek için davacıyı, trafik kazasında ölen failin mirasçısı zannıyla icra takibine geçmesinde kötü niyetli ve haksız olduğunu kabul etmek olanağı olmadığından, icra inkar tazminatına mahkûm edilmemesinde yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Her ne kadar dava konusu bono zamanaşımına uğramış ise de, davacı temel ilişkiye dayanarak dava açmış olduğundan ve iddiaya konu satış ilişkisi sebebiyle 10 yıllık zamanaşımı süresi söz konusu olacağından davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin, hükmün bozulmasına neden olacağı-