Kefilin borç ile sorumlu olması ancak akitten sonra borçlunun iflas etmesi veya hakkında icra takibatı olup da alacaklının hatası olmaksızın semeresiz kalması yahut borçlu aleyhinde Türkiye de takibat icrasının imkânsız hale gelmesi ile mümkündür. Davacının, davalı açısından TBK’ nun 585. maddesindeki koşullarının oluştuğunu iddia ve ispat edememişse, açılan davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Avukatın vekil olarak görev yaptığı takipte tarafların sulh olması halinde, gerek alacaklı ve gerekse de borçlu takip konusu miktar üzerinden avukata karşı müteselsil olarak sorumlu olacakları-
Dava, ihtiyari mali mesuliyet sigorta sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Motorlu Kara Taşıtları İhtiyari Mali Sigortası Genel Şartlarının 1. maddesine göre, sigortacı, zorunlu mali sorumluluk sigortası poliçe limitinin dışında(üstünde) kalan miktardan başlayıp, ihtiyari mali sorumluluk sigortası teminat limitine kadar sorumludur. Tespit edilen gerçek zararın öncelikle zorunlu mali sorumluluk sigortası poliçesi limiti içinde kalıp kalmadığının belirlenmesi, kalıyorsa davanın reddine; gerçek zarar, ZMSS limitini aşıyorsa, o zaman ihtiyari mali sorumluluk sigortası poliçesi limitiyle sınırlı olarak davalının sorumluluğuna karar verilmesi gerekeceği, ayrıca davacı ile davalı sigorta şirketi arasındaki uyuşmazlık mutlak ticari işlerden olan sigorta sözleşmesinden kaynaklanmakta olup 3095 sayılı kanunun 2/2 maddesine göre, ticari faize hükmedilmesi gerekeceği-
Davalı kiracı tarafından sökülüp götürülen bu imalatların, sabit nitelikte olup, mütemmim cüz niteliğinde bulunduğundan dolayı, sökülüp götürülemeyeceği, kira sözleşmesinin 3. maddesinde yer alan imalat ve tadilatların bu kapsamda olmadığı-
İtirazın iptali davaları nitelikleri gereği, icra takip tarihindeki şartlara göre değerlendirilir. Takip tarihinden sonra borçlu temerrüde düşmüş ise bunun ayrı bir takip ya da dava konusunu oluşturacağı-
Avukatın azli halinde, ücretin tamamının avukata ödenmesi gerekeceği; ancak, avukat kusur veya kendi ihmalinden dolayı azledilmiş ise; yani azil haklı ise avukatlık ücretinin ödenmesi gerekmeyeceği-
Davacı sözleşmeye dayalı para alacağının tahsili istemiyle bu davayı açmıştır. Kural olarak HUMK 9 maddesi gereği her dava ve icra takibi, açıldığı tarihteki davalının ikametgâhı mahkeme ve icra dairesinde açılmalıdır. Ancak HUMK.10 maddesi gereğince sözleşmeden doğan dava ve takiplerde akdin ifa edileceği yer mahkeme ve icra dairesi de açılacak dava ve icra takibinde yetkilidir. Bu bağlamda BK.73. maddesine göre para alacağı aksi kararlaştırılmamış ise; alacaklının ikametgâhında ödenmesi gerekir. HUMK.10 ve BK.73/1 maddesine göre; alacaklının ikametgâhındaki icra dairesinde takip yapabileceği ve dava açabileceği-
Takip konusu edilen tazminat alacağı trafik kazası sonucunda doğmuş olup, zararın miktarını belirleme yargılamayı gerektirdiğinden likit bir alacak değildir. O halde, icra inkâr tazminat isteminin reddi gerekirken kabulü doğrultusunda karar oluşturulmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-
Dava, tüketici sorunları hakem heyeti kararının iptali ve alacağın tahsili talebine ilişkindir. 4077 sayılı Kanun uyarınca, belli miktarın altındaki uyuşmazlıklarda tüketici sorunları hakem heyetine başvurmak zorunludur. Bu uyuşmazlıklarda heyetin verdiği kararlar tarafları bağlar. Bu kararlar, ilamların yerine getirilmesi hakkındaki hükümlere göre yerine getirilir. Taraflar bu kararlara 15 gün içinde tüketici mahkemelerinde itiraz edebilirler. İtiraz, kararın icrasını durdurmaz. Ancak talep halinde hâkim, tedbir yoluyla kararın icrasını durdurabilir. Tüketici sorunları hakem heyeti kararlarına karşı itiraz üzerine tüketici mahkemelerinin verdiği karar kesindir. Mahkemece, itiraz üzerine taraf delilleri toplanıp, işin esası incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, dosyayı yeniden hakem heyetine yollama kararını, isabetli bir karar sayılmaz-
Davacı, “davalıya sattığını iddia ettiği malların bedelini alamadığını” ileri sürerek dava açmış, davalı taraf duruşmalara gelmeyerek davayı inkâr etmiştir. Bu durumda, davacının iddiasını kesin delillerle kanıtlaması gerekir. Davacı defterlerinin usulüne uygun tutulmadığı bilirkişi incelemesi ile saptandığından, lehine delil teşkil etmeyeceği yasa hükmü gereğidir. Ne var ki, davacı, tarafların ticari defterlerine delil olarak dayandığından ve taraflar da tacir olduklarına göre, davalının ticari defterlerinin de incelenmesi ve deliller hep birlikte değerlendirilerek karar vermek gerekirken, mahkemece davalı defterleri incelemeden karar oluşturmasının bozmayı gerektireceği-