İsticvap, bir tarafın kendi aleyhine olan belli bir vakıa hakkında mahkeme tarafından dinlenmesi anlamına gelmekte olup, davanın aydınlatılmasına katkıda bulunan bir usul işlemi olarak tanımlandığı- İsticvabın, bizzat taraf davet edilmek suretiyle yapılacağı ve usulüne uygun davetiyeye rağmen taraf isticvap için mahkemeye gelmezse isticvap edilen vakıanın ikrar edilmiş sayılacağı- Davacının delil olarak dayandığı sözleşme içeriği ile altındaki imza konusunda beyanı alınmak üzere davalı şirketin yetkili temsilcisi isticvap edilip, sözleşmenin altında davalı şirket adına atılan imza ve içeriği konusunda beyanı alınıp, imzaya ve imzalayanın yetkisine itiraz edilmesi halinde imza incelemesinin HMK'nın 208 ve devamı maddelerine göre, imzalayanın yetkisi ve davalıyı bağlayıcı olup olmadığının TBK'nın 40 ve devamı maddelerine göre, incelenip değerlendirildikten sonra işin esasının incelenip davanın sonuçlandırılacağı-
İsticvabın, davanın temelini oluşturan vakıalar ve onunla ilişkisi bulunan hususlar hakkında olacağı- Taraflar arasında kira ilişkisinin varolduğu ve uyuşmazlığın kira bedeli konusunda olduğu, 1999 yılına kadar taşınmazı kiracı olarak kullandığını davalı da kabul etmekle bu durumda en azından son ödenen kira bedeli üzerinden ödenmeyen kira bedeli tutarı belirlenerek, belirlenen tutar üzerinden itirazın iptali ve takibin devamına karar verilmesi gerektiği- Bu durumda mahkemece; HMK’nın 169. maddesi uyarınca davalı asil isticvap edilerek, davalıdan son ödediği kira bedelinin sorulması, davalının kabulünde olan son kira bedeli üzerinden talep konusu döneme ilişkin hesaplama yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Ticaret sicil kayıtlarına ve sözleşme suretlerine göre, F. Y.'ın, davacı şirket kurulmadan önce şahıs şirketi olarak davacı şirket ile ticari ilişki içerisinde olduğu, bu hususta taraflar arasında bir ihtilaf bulunmadığı, dosyaya bir sureti sunulan 53.141,88 TL bedelli virman fişi incelendiğinde, F. Y.'ın davalı şirkete olan borcunun davacı şirket tarafından kabul edildiği, bu hususun davacı şirketin ticari defter ve kayıtları ile de sabit olduğu, dosyaya celbedilen SGK kayıtlarına göre F. Y.'ın şahıs şirketinde çalışan 3 işçinin, davacı şirketin kurulmasından ve F. Y.'ın bu şirkete ortak olmasından sonra bu şirkette sigortalı olarak çalışmaya başladıkları, diğer yandan aynı kayıtlara ve ticaret sicil kayıtlarına göre, F. Y. şirketi ile davacı şirketin adreslerinin aynı olduğu, davacı şirketin lehdarı olduğu toplam 93.000,00 TL bedelli çeklerin F. Y.'a verilerek F. Y. tarafından cirolandığı ve bedellerinin tahsil ediliği, taraflar arasında yapılan sözleşmelerin imzalanması ve bu kapsamda düzenlenen ödeme protokolünde F. Y.'ın ''Genel Müdür'' sıfatıyla yer aldığı, F. Y. tarafından yürütülen işlemlerin gerek davacı şirket ve gerekse dava dışı kişiler bakımından çekişme (vekaletsiz iş görme vs.) konusu yapıldığına dair dosyaya yansıyan bir delilin bulunmadığı, hatta davacı şirket tarafından zımni bir kabulün bulunduğu, bu husular mahkemece gözetilmeden, perdenin aralnamasına yönelik davalı savunmasına değinilmeden, taraflar arasında yapılan mutabakat mektubu değerlendirilmeden, elden ödeme ve şahsi hesaba yapılan ödemelerin hangi ödeme belgeleri esas alınarak belirlendiği anlaşılmadan karar verilmesinin doğru olmadığı-
Somut olayda hasar talebi maddi hasarlı trafik kazasından kaynaklansa da, zararda suç teşkil eden eylemin TCK’nun 179. maddesinde öngörülen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu oluşturduğu ve takibe bağlı alacağın tabi olduğu zamanaşımı süresinin bu maddede öngörülen suç nedeniyle sekiz yıl olduğu, ceza zamanaşımı süresi dolmadığından davanın da zamanaşımına uğramadığı, mahkemece zamanaşımına ilişkin kurallar yerine hak düşürücü süreye ilişkin açıklamalar yapılmak suretiyle esasa yönelik olarak karar verilmiş olması doğru değil ise de; ceza zamanaşımı süresinin dolmadığı dikkate alındığında netice olarak esas yönünden inceleme yapılmasının doğru olduğu- Somut olay bakımından itiraz ile takip durduğundan zamanaşımı süresinin de durmuş olduğunun kabulünün gerektiği, eş söyleyişle borçlunun itirazı ile itirazın iptali davası arasında iki yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğinin kabulü ile alacaklıya tanınan bir yıllık hak düşürücü sürede itirazın iptali dava açma hakkını ortadan kaldırdığından bu süre içinde zamanaşımının işlemeyeceğinden direnme kararının bu gerekçelerle uygun bulunmasına karar verilmesi gerektiği yönünde görüşler ileri sürülmüş ise de Kurul çoğunluğunca benimsenmediği-
Yetkisiz icra dairesine yapılan takip talebi ile kesilen zamanaşımında, yetkisiz icra dairesindeki borçlunun kabulü dışındaki hiçbir takip işlemi, yetkili icra dairesince geçerli sayılamayacağı- diğer işlemlerin de geçerli olmayacağı- KTK m. 109/2 hükmünde öngörülen iki yıllık zamanaşımı süresi geçtiğİ- BK m. 136/2. maddesi delaletiyle zamanaşımı yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
İtirazın iptali davasının açılması halinde, aynı alacakla ilgili genel hükümlere göre alacak davası açılmasında hukuki yarar olmadığı, itirazın iptali davası süresinde açılmamışsa veya başka bir nedenle alacaklı davaya alacak davası olarak devam etmek istediği takdirde itirazın iptali davasını ıslah suretiyle alacak davasına dönüştürebileceği, borçlunun icra takibine yaptığı itirazdan kısmen veya tamamen vazgeçmek suretiyle alacaklının alacağını kısmen veya tamamen kabul edebileceği- İtirazın iptali davasının, tarafların dava konusu alacak hakkında serbestçe tasarrufta bulunabileceği dava türlerinden olduğu- Ticari dava niteliğindeki itirazın iptali davalarının, zorunlu arabuluculuğa tâbi olduğu ve bu nedenle başvuru konusu Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri arasındaki içtihat farklılığının, davadan önce arabulucuya başvurulmasının dava şartı olduğu yönünde birleştirilmesi gerektiği-
Menfi tespit davasının itirazın iptâli davasından sonra açılması halinde, itirazın iptâli davasında borçlunun borçlu bulunup bulunmadığı zorunlu olarak inceleneceğinden, bu halde borçlunun menfi tespit davası açmakta hukuki yararının bulunmadığı kabul edilmekle birlikte, menfi tespit davası icra takibinden önce ya da sonra açılmış olsa dahi, icra takibine yapılan itiraz üzerine duran takibe devam edilebilmesi ve alacaklının cebri icra işlemlerini sürdürebilmesi için itirazın iptâli ya da alacak davası açmasının zorunlu olduğunu, bu durumun derdestlik oluşturmayacağı gibi menfi tespit davası sonucunda borçlunun davasının reddine karar verilmiş olması alacağın cebri icra işlemlerine devam etmesine olanak sağlamayacağından alacaklının menfi tespit davasından sonra dahi olsa itirazın iptâli ile alacak davası açmakta hukuki yararı bulunduğu-
Hakem sıfatıyla verilen kararlara karşı temyiz kanun yoluna değil istinaf kanun yoluna başvuru yolunun açıldığı, ayrıca aynı Kanuna eklenen madde gereğince, yürürlüğe girdiği tarih itibariyle itiraz aşaması tamamlanmamış olanlar dahil olmak üzere hakemde görülmekte olan davalarda uygulanacağının belirtildiği- Eldeki dava dosyasında da itiraz aşamasının henüz tamamlanmadığı anlaşıldığına göre dava dosyasının ilgili Bölge Adliye Mahkemesi'ne istinaf incelemesi yapılmak üzere gönderilmesi için İlk Derece Mahkemesi'ne tetkiksiz iadesinin gerektiği-
Büyükşehir Belediyesine bağlı Su ve Kanalizasyon İdaresi kamu kurumu olmakla birlikte tacir sayıldığından, ve idari yargı yerlerinde sadece ilgili idareye karşı dava açılabileceğinden, davacı, özel hukuk tüzel kişisi (tacir) olan davalının haksız eylemine dayanarak talepte bulunduğuna göre uyuşmazlığın çözüm yerinin idari yargı değil, yargı olduğu ve bu nedenle, İİK. 42'de yer alan “İdari yargının görev alanına giren konularda ilamsız takip yoluna başvurulamaz” şeklindeki düzenlemenin izinsiz kazıdan kaynaklı idari para cezalarına ilişkin itirazın iptali davasında uygulama yeri bulunmadığı-
Hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı değil ise de; hem öğretide hem de kökleşmiş yargı kararlarında ceza mahkemesince belirlenen maddi olgunun hukuk hâkimini bağlayacağı-