Vesayet işlerinde, yetkinin küçüğün veya kısıtlının yerleşim yerindeki vesayet dairelerine ait olduğu- Vesayet makamının izni olmadıkça vesayet altındaki kişinin yerleşim yerinin değişemeyeceği- Yerleşim yerinin değişmesi halinde yetkinin yeni vesayet dairelerine geçtiği ve kısıtlamanın yeni yerleşim yerinde ilan edileceği-
Özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkûmiyet sebebiyle kısıtlı bulunan kişi üzerindeki vesayet, hapis hâlinin hukuka uygun bir şekilde sona ermesiyle kendiliğinden ortadan kalkacağı- Adli yardım talebi temyiz yoluna başvuru sırasında istendiğinden adli yardım talebini inceleme görevinin Yargıtaya ait olduğu-
Ergin ve ayırt etme gücüne sahip olmakla birlikte bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olan kişilerin mutlak olarak vesayet altına alınmalarının Anayasa’nın 20. ve 35. maddeleri çerçevesinde özel hayata saygı ve mülkiyet haklarına sınırlama getirdiği- Hapis hâlinin sona ermesinden kastın ne olduğunun belirsiz olduğu, kuralla kısıtlanan hükümlülerin mülkiyet haklarının etkilendiği, kişilerin akıl sağlığı yerinde olmasına rağmen hukuki işlemlerinin uzun sürmesi nedeniyle TMK' nin 407 ila 471.maddelerinin Anayasa’nın 13.,20.ve 35. maddelerine aykırı olduğu-
HMK.'nun 124. maddesine uygun olarak kısıtlı borçlunun vasisinin ek takip talebi ile takipte gösterilmesi ve icra emri tebligatının vasiye tebliği zorunlu olduğundan Bölge Adliye Mahkemesince, şikayetin kabulü ile icra emrinin iptaline ve yeniden kısıtlı borçlunun vasisinin yer aldığı usulüne uygun icra emri düzenlenerek vasiye tebliğe çıkartılması yönünde karar verilmesi gerekeceği-
Borçlunun TMK'nun 407. maddesi gereğince vesayet altına alındığı, vesayet kararından sonra kısıtlı doğrudan taraf gösterilerek icra takibine başlandığı, alacaklı tarafından kısıtlı borçlunun vasisi yerine kısıtlı hakkında takip yapılması, maddi hataya ve kabul edilebilir bir yanılgıya dayalı olup, dürüstlük kuralına da aykırı olmadığından alacaklının HMK'nun 124/3-4.maddesi uyarınca taraf değişikliği yapmak suretiyle bu yanlışlığı düzeltmesi mümkün olsa da alacaklı tarafından borçlunun kısıtlandığının takip sırasında öğrenilmesi üzerine,  vasiye  gönderilen icra emrinin kısıtlı borçluya gönderilen ilk icra emrinin aynısı olduğu- Böylece HMK'nun 124. maddesine uygun olarak kısıtlı borçlunun vasisinin,  ek takip talebi ile takipte  gösterilmesi ve icra emri tebligatının vasiye tebliğinin zorunlu olduğu- 
Davalı üçüncü kişiler, borcun gerçek olmadığı iddiasında bulunduklarından, borcun doğum tarihi itibari ile davacının inşaatlarda işçi olarak çalışan, sabit işi olmayan borçluya para verme gerekçesi, verip vermediğinin araştırılması gerektiği- Borçlu adresinde yapılan hacizde ev eşyası haczedilmişse de, borçlunun babasından intikal eden 10 dan fazla hisseli taşınmaz olduğu, üzerlerinde takyidat olmadığı, bu taşınmazların kıymet takdirlerinin yapılmadığı görüldüğünden, borçlunun aciz halinin tespiti için, mahkemece borçlunun babasından kalan taşınmazların yapılmış kıymet takdiri var ise bunların celbi, yok ise kıymet takdiri yapılarak borçlu hissesinin alacağı karşılamaya yeterli olup olmadığının araştırılması gerektiği Davalı borçlunun hükümlü olması nedeniyle vesayet altında alındığından, mahkemece, vasinin davaya katılımının sağlanması; karardan sonra davacının alacağını devralan şahsın da davaya katılımı sağlanması gerektiği-
Depo emrinin tebliğ edildiği tarihte davalı şirket yetkilisinin tutuklu veya hükümlü olduğunun sabit olması halinde, vasi atanıp atanmadığının belirlenmesi, atanmış ise depo emrinin bu vasiye tebliğ edilmesi ve İİK. 54 kıyasen uygulanarak, mahkemece davalı şirket yetkilisine bir mümessil tayin etmesi için münasip bir mühlet verip, sonucuna göre depo emrinin tebliğe çıkartılması gerektiği-
Vesayet işlerinde yetkinin, küçüğün veya kısıtlının yerleşim yerindeki vesayet dairelerine ait olduğu ve yerleşim yerinin de bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yer olduğu-
Mahkemece hükümlü-davacının taraf ehliyeti bulunmadığından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114/1-d ve 115/2. maddeleri uyarınca dava şartı yokluğu nedeniyle usûlden reddine karar verilmesi gerekirken, davanın süre aşımından reddine karar verilmesinin doğru olmadığı-
TMK.'nun 407. maddesine göre, davalının hükümlü olması nedeniyle vesayet altında olması gerekeceğinden, davalıya doğrudan yapılan tebligatın hukuken geçerli olmadığı, bu durumda, TMK'nun 407. maddesi uyarınca mahkemece, davalının vasisi var ise vasinin davaya katılımının sağlanması; vasi tayin edilmemiş ise, davalının vesayet altına alınmak suretiyle usulüne uygun şekilde vasi tayini ve sonra vasinin davaya katılımı sağlanarak davaya devam edilmesi gerekeceği-
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • kayıt gösteriliyor