İ. sözleşmesinin, ancak tarafların imzasını taşıyan yazılı delille kanıtlanabileceği- Yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa, HMK. mad. 202 uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebileceği- Davacı ve davalılardan üçü dışında diğer taşınmaz malikleri olan davalılar ve son tapu maliki arasında yapılan taşınmaz devrinin davacıya iade etmek şartıyla inançlı temlik sebebiyle tapunun devri yapıldığına dair bu davalıların imzasını içeren yazılı delil veya delil başlangıcı sayılacak bir belge mevcut olmadığından, "son tapu maliki" olan davalıya, dava konusu taşınmazı satış suretiyle devir eden davalının  "yapılan satışın muvazaalı olduğuna dair" imzalı beyanı ancak kendisini bağlayacağı, bu davalının beyanının da son tapu maliki davalı yönünden yazılı delil veya delil başlangıcı sayılacak bir belge olmadığı, bu nedenle davacı ile son tapu maliki davalı arasında inançlı temlik sözleşmesinin yazılı delil veya delil başlangıcı ile kanıtlanamamış olduğu ve bu durumda; tapu iptal ve tescil davasının reddi ile davacının terditli tazminat talebi yönünden bir karar verilmesi gerektiği-
Davalı borçlu, aleyhindeki icra takibinde hem borca hem de icra dairesinin yetkisine itiraz etmekle, itirazın iptali davalarında “yetkili icra dairesinde takip yapılması” dava şartlarından olup, bu durumda mahkemenin öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı sonuçlandırıp oluşacak duruma göre diğer talepleri inceleme konusu yapması gerekeceği-
Süresinden sonra yapılan temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01/06/1990 gün ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da karar verilebileceğinden, davalı vekilinin temyiz süresi geçtikten sonra yapılan temyiz isteminin reddi gerekeceği- Dava konusu dört çekten ikisinin davalıda, diğer ikisinin diğer davalıda olduğu, bu durumda mahkemece davacının objektif dava birleşmesi şeklinde açtığı her bir dava için her bir davalı ve ilgili çek için ayrı ayrı hüküm kurulması, vekalet ücreti, harç ve yargılama giderinin ayrı ayrı gösterilmesi gerekeceği, mahkemece bu şekilde hüküm kurulmadığı gibi, bu tür eksikliklerin tavzih kararıyla düzeltilmesi imkanının olmadığı, bu nedenle usulüne uygun hüküm kurulması için hükmün bozulması gerekeceği-
«743 sayılı eski MK. döneminde kurulmuş olan araç rehinleri»
Sıra cetveline şikayetin, mahkemece verilecek karardan hukuki durumu etkilenebilecek, sırasına itiraz edilen alacaklı ve alacaklılara karşı açılmasının gerekeceği-
Sıra cetvelinin (derece kararının) yapılabilmesi için mutlaka satış sonucu para elde edilmesinin zorunlu olmadığı-
Kefil (ya da müşterek borçlu) tarafından yapılan ödeme nedeniyle diğer kefil (veya müşterek borçlu) ya da asıl borçlu hakkında rücu amacıyla yapılan takipte doğan uyuşmazlığın icra mahkemesinde (tetkik merciinde) çözümlenemeyeceği bu konuda «itirazı kaldırılması talebinin -ya da şikayetin- reddine» karar verilmesi gerekeceği–
İhtiyati hacizden sonra yapılan temlikin önceliğinin bulunmadığı–
Borçlular tarafından ödeme belgesi olduğu iddia edilen belgelerde takip konusu senede herhangi bir atıf bulunmadığına ve alacaklının da bu yönde kabulü olmadığına göre, borca itirazın İİK'nun 169/a maddesine göre usulünce ispatlandğı sonucuna varılamayacağı, kural olarak açık bir anlaşma olmaksızın salt yeni bir senet düzenlenmesinin yenileme (tecdit) anlamına gelmeyeceği, borçlulara verilen çek ile takip dayanağı senedin iadesi yada hükümsüzlüğü de öngörülmediğinden takip konusu borcun yenilenmesinin söz konusu olamayacağı-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.