Sosyal Güvenlik Kurumu'nun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 s. Kanun’un uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde, Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesi yetkili ve görevli olduğundan, haczedilmezlik şikayetinin de haczi uygulatan alacaklı birimin bulunduğu yer iş mahkemesince inceleneceği- Borçlunun görev ve sıfatı gözetildiğinde, kendisinin İİK. 82/1. maddesinin 12. bendinde belirlenenden daha görkemli bir meskende ikamet etmesinin gerekmediği-
Davalı Vergi Dairesince, davacıya haciz ihbarnamesi gönderilmiş olup 1 yıl içinde -6183 s K. mad. 79/4 uyarınca- menfi tespit davası açıldığından, işin esasına girilerek davacının haciz ihbarnamesinin tebliğinden sonra dava dışı kamu borçlusunun maaşından ödemesi gereken bir kesinti bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiği, davanın tam yargı davası olarak idare mahkemesinde görülmesi gerektiğinden bahisle davanın reddinin isabetsiz olduğu-
Kamu alacağının hacze iştiraki açısından ilk haczin dayandığı alacak hangi sebepten doğarsa doğsun kamu alacağı için satıştan önce haciz konulmuşsa ilk hacze iştirak edeceği-
Hazinenin ecrimisil tespit ettirip fuzuli şagile ihtarname tebliğ etmeden doğrudan doğruya genel mahkemelerde dava açabileceği–
Mahkemece, ilk haczin şikâyet olunanın haczi olduğu, amme alacağı niteliğindeki şikâyetçi kurum alacağı nedeniyle konulan hacizlerin 6183 sayılı kanunun 21. maddesi hükmü gereğince ilk hacze iştirak edeceği, iptali istenen sıra cetvelinin bu yasal düzenlemeler çerçevesinde düzenlenmiş olmakla, şikâyetin reddine karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yönün bulunmadığı-
Davacının şirket ortaklığından ayrıldıktan sonra asıl borçlu şirkete yeni bir müdür seçilmiş olsa da davacının müdürlük görevinin sona erdiğine dair bir karar alınmadığı dikkate alındığında, Türk Ticaret Kanunu hükümleri uyarınca davacının kanuni temsilciliğinin 11/09/2013 tarihinden itibaren 10 yıl süre ile devam edip etmediği hususu açıklığa kavuşturularak, davacıdan ödeme emri ile tahsili cihetine gidilen amme alacağının usulüne uygun olarak kesinleşip kesinleşmediği ve asıl amme alacağının borçlu şirketten tahsilinin olanaksız hale gelip gelmediği hususunda bir inceleme ve değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerektiği-
Şikâyetçi vekilinin, taşınmaz üzerine müvekkili için konulan haczin dayanağının, taşınmaz sahipleri gerçek kişilerin şahsi ve ortağı olduğu şirkete ait vergi borçları olduğunu savunduğu, ancak, şikâyet olunanın hem gerçek kişi borçlulara hem de ortağı ve temsilcisi oldukları şirkete karşı sıra cetvelinde paylaşıma konu olabilecek şekilde takip yapıp yapmadığının, yapmış ise bunların tarihleri, bunlara istinaden konulan hacizler v.b. yasal işlemleri tamamlayıp tamamlamadığının, dosyadaki belge ve bilgilerden anlaşılamadığı-
Mahkemece, adı geçen şirketin yöneticisi olduğu anlaşılan ve sıra cetvelinde bedeli paylaşıma konu taşınmazın sahibi olan borçlu hakkında doğrudan icrai işlemlere girişilmemiş olması nedeniyle şikâyetin reddine karar verilmesi gerekirken, yasal düzenlemeye (5510 sayılı Kanunun 88. maddesi) aykırı olarak yazılı şekilde red kararı doğru değilse de, sonucu itibarıyla doğru olan kararın gerekçesinin düzeltilerek onanmasının gerekeceği-
Mal varlığının terki suretiyle konkordatoya niteliğine aykırı düşmedikçe adi konkordatonun hükümlerinin uygulanacağı- Kesin mühlet içerisinde karar verilemeyeceğinin anlaşılması hâlinde mahkemenin her hâlde İİK'nın 304/2. maddesi uyarınca mühlet hükümlerinin uzatılmasına dair karar vermesi gerektiği, aksi hâlde mühlet hükümlerinin kendiliğinden ortadan kalkacağı, İİK'nın 304/2. maddesi uyarınca mühletin uzatılmasına karar verilmemesi durumunda, mühlet hükümlerinin zımnen uzadığının kabul edilemeyeceği, mühletin dolması ile birlikte borçlunun, komiserin ve mahkemenin denetiminden çıkacağı, bu süreçte malvarlığında eksilme olup olmadığından, muvazaalı işlem yapıp yapmadığından kimsenin emin olamayacağı, komiserler tarafından sunulan nihai rapora ekli projenin uygulanabilir olup olmadığının tespitinin yapılamayacağı-
Davacı tarafından 14/04/2011 tarihinde hissesi oranında ve başvuru evrakı üzerine başkaca herhangi bir ihtirazî kayıt konulmadan yapılandırma müracaatında bulunulduğundan, zamanaşımının borcu söndüren bir nitelikte bir savunma olmayıp, davacıya sadece ödemezlik def'i imkanı sağlayan hukukî müessese olduğu gözetildiğinde zamanaşımına uğramış bir borçla ilgili olarak yapılandırma talebinde bulunulmuş ise artık zamanaşımı hukuksal nedenine dayalı ödemezlik def'i ileri sürme imkanından yararlanılamayacağı-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.