Hekim ile hasta arasındaki ilişkinin vekalet akdi mahiyetinde ve vekilin;vekâlet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu olmamasına karşın bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumlu olduğu- Hastanın, mesleki bir iş gören doktor olan vekilden tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini bekleme hakkına sahip olduğu- Üçlü tarama testi sonucunda elde edilen düşük risk oranına rağmen bebeğin down sendromlu olma ihtimali bulunmakta olup, bebeğin down sendromlu olup olmadığının tespiti için kesin tanı yöntemlerine başvurulması gerektiği- Hekimin; üçlü tarama testi sonucunda elde edilen düşük risk oranına rağmen bebeğin down sendromlu olabileceğini, kesin tanı için başvurulabilecek yöntemleri, bu yöntemlerin risklerini, mevzuat hükümleri gereğince ve usulünce anneye/babaya açıklaması ve onları aydınlatması gerektiği- A.latma yükümlülüğünün yerine getirildiğini ispat yükünün ise hekimde olduğu- A.latılmış onamı, hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun şekilde yerine getirmekle mükellef hekimin bu durumu ispatla da mükellef olduğu-
Mahkemece, davacının dava dışı şirket tarafından davalıya yapılan ödemelerin davacı adına yapılmış ödeme olduğunu yazılı delille ispatı gerektiği başka bir ifade ile ispat külfetinin davacıda olduğu gözetilmeksizin ve bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Bir kısım müşterilerin hesabından zimmetine para geçiren kişi vefat ettiğinden, terekesinin zimmete geçirilen bedeli davacı bankaya aynen iade etmesi gerektiği- Diğer davalılar da kendilerine havale edilen paraların müteveffa ile aralarındaki alacak-verecek meselesine konu şahsi paralar olduğunu ispat edemediklerinden, ispat yükünün ters çevrilerek davacı bankaya yüklenmesinin isabetsiz olduğu ve davalıların müteveffa ile birlikte iştirak halinde hareket ettiklerinden dolayı müteselsilen sorumluluklarına karar verilmesi gerektiği-
İnançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin davada, taraflarca imzası inkar edilmeyen sözleşmeye göre, davacının davalıya ödemesi gereken borç miktarı ve ödeme tarihinin de belli olduğu- Geçerli bir sözleşme ile ödeme tarihi ve miktar belirlendiğine göre ve geçerli sözleşmelerde denkleştirici adalet ilkesinin uygulanmayacağı da gözetildiğinde, mahkemece, denkleştirici adalet ilkesine göre yapılan hesaplama ile belirlenen miktarın depo edilmesi konusunda davacıya muhtıra gönderilmesinin doğru olmadığı- Davacı tarafından sunulan ödeme belgelerindeki yazı ve imzanın davalıya ait olması halinde bu belgelerin ödeme hususunda delil başlangıcı teşkil edeceği ve tanık dinlenilebileceği-
Davalılardan işverene ait işyerinde geçen çalışmalarının tespitine-
Tespit, ecrimisil davası bozma kararına uyularak-
Uyuşmazlık; İİK’nın 308/e maddesinde konkordatonun kısmen feshi hakkında verilen karara karşı kararın tebliğinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurabileceğinin belirtilmesi karşısında, davalı vekili tarafından kanunda öngörülen on günlük istinaf süresinden sonra ancak İlk Derece Mahkemesince gösterilen kanun yolu süresi içerisinde verilen istinaf dilekçesinin süresinde kabul edilmesinin gerekip gerekmediği, buradan varılacak sonuca göre Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf dilekçesinin, süresinden sonra verildiği gerekçesiyle reddine karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır..
Davanın usulden reddi gerektiğinden, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 7/2. maddesi gereğince, kendisini vekille temsil ettiren davalı alacaklı yararına, maktu vekalet ücreti takdiri gerekirken, nispi vekalet ücreti takdiri usul ve yasaya aykırı olmakla beraber bu hususun yeniden yargılamayı gerektirmediği-
İstihkak davasına konu mahcuz yönünden verilen takibin durdurulması kararının fiilen uygulanıp uygulanmadığına dair, İcra Müdürlüğü kararının temin edilip eklenmesinden sonra gönderilmesi için dosyanın mahalline geri çevrilmesi üzerine İcra Müdürlüğü tarafından 28/03/2016 tarihli cevabi yazıda teminat karşılığı tedbir kararının uygulanarak takibin durdurulmasına karar verildiğinin bildirilmiş olması da dikkate alındığında, İİK'nun 97/13 maddesi gereğince bu dava nedeniyle davacı 3. kişinin tutumu sonucu alacaklının alacağının tahsili geciktiğinden, davanın reddi nedeniyle alacaklı yararına % 20 tazminata hükmedilmesi gerekeceği-
Haciz adresinin, borçlunun davalı 3.kişiye devrettiği işyerinin deposu niteliğinde olduğu, bunun yanında, davalı 3. kişinin farklı adreslerde açtığı şube adresleri de borçlunun daha öncesinde çalışıp terk ettiği adresler olduğundan, İİK'nun 97/a maddesinde öngörülen mülkiyet karinesi borçlu dolayısıyla alacaklı yararına olup, davanın İİK m. 99 gereğince alacaklı tarafından açılmasının ispat yükünün yer değiştirmesine neden olmayacağı, bu yasal karinenin aksinin davalı 3. kişi tarafından inandırıcı ve güçlü delillerle ispat edilmesi gerekeceği, davalı 3. kişinin dayandığı, borcun doğumundan sonraki tarihleri taşıyan ve ayırt edici özellikleri bulunmayan faturalar ayrıca, haczin yapıldığı yere ilişkin borcun doğumundan sonraya ait adi nitelikteki kira sözleşmesi ve vergi levhası mülkiyet karinesinin aksini ispata yeterli olmadığından, davalı 3.kişi tarafından delil olarak sunulan bu belgelerin, istihkak davalarında güçlü delil teşkil etmeyeceklerinden, mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönüne alınarak, davanın kabulü gerekeceği-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.