Vesayet altına alınma kararından sonra başlatılan takipte, kısıtlıyı vasisi temsil edeceğinden kısıtlı adına vasisinin takip talebinde borçlu olarak gösterilmesi ve ödeme emri tebligatının vasiye tebliği zorunlu olup vasi yerine kısıtlıya çıkarılan ödeme emri tebliğ işleminin de yok hükmünde olduğu, kısıtlı borçlu hakkında doğrudan takip yapılamayacağı hususunun kamu düzenine ilişkin olmakla, mahkemece de re'sen gözetilmesi gerekeceği-
Dava; ehliyetsizlik, hile ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkin olup, önem derecesine göre öncelikle ehliyetsizlik, hukuksal nedenin irdelenmesi, miras bırakanın ehliyetli olduğunun anlaşılması durumunda hile ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı iptal tescil isteğinin değerlendirilmesi gerektiği- Mahkemece, miras bırakanın temlikin yapıldığı tarihte hukuki ehliyete sahip olup olmadığı hususunun, Adli Tıp Kurumundan elde edilecek raporla saptanmaksızın neticeye gidildiği- Tarafların delilleri eksiksiz toplanmak suretiyle tahkikat yapıldıktan sonra, miras bırakan O.D.’in temlik tarihinde hukuki ehliyeti haiz olup olmadığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde adli tıp raporu ile belirlenmesi, ehliyetsiz olduğu anlaşıldığı takdirde pay oranında iptal tescil davalarının dinlenemeyeceği gözetilerek davanın reddedilmesi, ehliyetli bulunduğunun saptanması halinde ise sırasıyla hile ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı iddiaları bakımından değerlendirme yapılarak sonucuna göre hüküm kurulmasının gerektiği-
Davalı hakkında kaçak elektrik hırsızlığı suçundan açılan davada delil yetersizliği sebebiyle verilen beraat kararı ilgi tutularak, kaçak tahakkukuna yönelik faturanın iptaline dair Tüketici Hakem Heyeti kararına itiraz istemiyle açılan davanın reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu- Davacı tarafın, sayaca müdahale ederek elektrik kullanması eylemi, kaçak elektrik kullanımı olarak nitelenerek, talep edilen kaçak tahakkuk bedellerinin yönetmelik ve 622 s. Kurul kararında açıklanan yöntemle hesaplanması gerektiği-
Rücuan tazminat istemi-
Kural olarak tam ehliyetsizlerin hukuki işlemlerinin hükümsüz olduğu, Bu kuralın istisnalarının bulunduğu; bunlardan birinin de TMK. 2.maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılmaması ilkesi olduğu- Buna göre 'herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorunda olduğu'- Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumadığı- 09.03.1955 gün ve 22/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da belirtildiği gibi, mümeyyiz olmayan kimsenin, temyiz kudretini haiz olsa idi aynı surette hareket edecek, yani normal zekalı bir insan dahi aynı tarzda muamelede bulunabilecek idi ise, ehliyetsiz olduğundan bahisle muamelenin hükümsüzlüğünü ileri süremeyeceği- Tam ehliyetli biri gibi hareket eden davacının hisse senedi alım-satım yaptığı tarih itibariyle tüm dünyada var olan ekonomik krizin de etkisi ile zarar etmesi sonucu, bu zararın tazminini davalı bankadan istemesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu-
Evlenmenin iptaline ilişkin davada, mahkemece, tüm dosya raporlarla birlikte, gerektiğinde davalının da birlikte Adli Tıp Genel Kuruluna sevk edilerek, raporlar arasındaki çelişkinin kanuna uygun olarak giderilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Baba olduğunu iddia eden davacının soybağının reddi davasını açabilmesi için, dava açma süresinin geçmesinden önce kocanın ölmüş veya gaipliğine karar verilmiş bulunması yahut da ayırt etme gücünü sürekli olarak kaybetmiş olması gerekeceğinden davacının, çocuğun babası olduğunu ileri sürerek soybağının reddini isteme hakkının olamayacağı-
Borçlunun TMK'nun 407. maddesi gereğince vesayet altına alındığı, vesayet kararından sonra kısıtlı doğrudan taraf gösterilerek icra takibine başlandığı, alacaklı tarafından kısıtlı borçlunun vasisi yerine kısıtlı hakkında takip yapılması, maddi hataya ve kabul edilebilir bir yanılgıya dayalı olup, dürüstlük kuralına da aykırı olmadığından alacaklının HMK'nun 124/3-4.maddesi uyarınca taraf değişikliği yapmak suretiyle bu yanlışlığı düzeltmesi mümkün olsa da alacaklı tarafından borçlunun kısıtlandığının takip sırasında öğrenilmesi üzerine,  vasiye  gönderilen icra emrinin kısıtlı borçluya gönderilen ilk icra emrinin aynısı olduğu- Böylece HMK'nun 124. maddesine uygun olarak kısıtlı borçlunun vasisinin,  ek takip talebi ile takipte  gösterilmesi ve icra emri tebligatının vasiye tebliğinin zorunlu olduğu- 
Kim olduğu veya uzun süreden beri nerede oturduğu bilinmiyorsa veya ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun bulunuyorsa ya da küçüğe karşı özen yükümlülüğünü yeterince yerine getirmiyorsa ana ve babanın rızasının aranmayacağı-
İcra takibinin kesinleşmesinden önceki dönemde mirasın reddedilmiş olduğu hususunun maddi hukuka dayalı bir borca itiraz sebebi olduğu; nitekim bu hususun Hukuk Genel Kurulunun 19.11.2014 tarihli ve 2013/12-2240 E., 2014/929 K. sayılı kararında da benimsenmiş olduğu- Somut olayda borçlunun takibin kesinleşmesinden önce TMK'nın 606. maddesine göre alınan mirasın kayıtsız şartsız reddedildiğine ilişkin sulh hukuk mahkemesi kararını, ödeme emri tebliğinden itibaren yasal yedi günlük sürede icra dairesine bildirmediği anlaşılmakta olup, bu durumda takibin kesinleşmesinden sonra mirasın reddine ilişkin mahkeme kararı icra dairesine sunularak hacizlerin kaldırılmasının istenemeyeceği-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.