6099 sayılı yasanın amacı; Devletin Kadastroda kendisinin oluşturduğu tespit ve kayıtların yine kendisi tarafından iptali istendiğinde, kişiyi yargılama giderlerinden sorumlu tutmamaktadır; sonuç olarak hak düşürücü süreden davanın reddi halinde 6099 sayılı yasanın uygulanma olanağının bulunmadığı-
İcra mahkemelerinin -Anayasa’nın 152. maddesi anlamında- “mahkeme” olduğu- İİK. 89/III uyarınca genel mahkeme yerine yanlışlıkla icra mahkemesinde açılan menfi tesbit hakkında icra mahkemesince verilen görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra, HUMK. 193’e (şimdi; HMK. mad. 20'ye) göre on gün (şimdi; iki hafta) içinde dosyanın genel mahkemeye gönderilmesi üzerine, davanın süresinde açılmış sayılacağı–
Önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil davasında dava değeri tapuda gösterilen satış bedeli olduğundan mahkemece bu bedel üzerinden eksik harç tamamlattırılarak yargılamaya devam edilmesi gerekirken harç tamamlanmadan hüküm kurulmasının doğru olmadığı- ................... tarihinde fen ve ziraat bilirkişisi refakatiyle taşınmaz başında gerçekleştirilen keşifte dinlenen mahalli bilirkişiler ve tanıklar beyanlarında davacının dava konusu taşınmazda kullandığı bir bölüm gösteremediklerinden fiili taksimin varlığından söz edilemeyeceği- Dava konusu uyuşmazlıkta davacı tarafa yasada öngörülen usulde satışın bildirilmemiş olması ve yasada belirtilen hak düşürücü süre içinde davanın açılmış olması nedeniyle davacının iyiniyet kurullarına aykırı hareket ettiğinin söylenemeyeceği-
Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilerek değiştirildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 28.6.1960 tarih,21/9 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı'nda da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan eldeki davaya da uygulanmasının zorunlu olduğu-
Kısmi davada tercih hakkını yabancı para alacağının Türk Lirası üzerinden ödenmesi şeklinde kullanan davacının bundan sonra tercihinden dönüp yabancı para üzerinden tahsil isteyemeyeceği-
Malın ayıplı olması durumunda tüketicinin malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme seçimlik haklarının olduğu- Davacının, ilgili kanunda sınırlı olarak sayılan seçimlik haklardan bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönmeyi seçtiği anlaşıldığından, kanunda yer almayan bir diğer talebi olan satış bedeli ile rayiç bedel arasındaki fark miktarı yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, satış bedeli ve tazminat nitelendirmesiyle taşınmazın dava tarihindeki piyasa rayiçlerine göre ayıpsız bedelinin davalılardan tahsiline karar verilmesinin bozmayı gerektirdiği-
Taraflar dilekçelerinde tanık deliline dayandıkları halde mahkemece ön inceleme duruşmasında tanıklarını ve diğer delillerini bildirmeleri hatırlatılıp, davanın esasına girilerek, gösterdikleri veya gösterecekleri deliller toplanıp, tanıkları dinlendikten sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
10. HD. 15.09.2022 T. E: 6787, K: 10693
Dava konusu taşınmazların mutasarrıflarına vakıf malının kuru mülkiyetinin geçip geçmediği, buradan varılacak sonuca göre mutasarrıfın mirasçı bırakmadan ölmesi durumunda taşınmazın mülkiyetinin Hazine adına tescil edilip edilemeyeceği- Özel Dairenin ikinci bozma kararı önceki bozma kararını ortadan kaldıracak nitelikte olduğundan mahkemece verilen son kararın temyiz inceleme görevinin Özel Daireye değil, Hukuk Genel Kuruluna ait olduğu- 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 429 uncu maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hükmün usulü kazanılmış hakkın istisnasını teşkil etmesi nedeniyle davalı yararına usulü kazanılmış hak doğduğundan söz edilemeyeceği- Dava konusu taşınmazların mutasarrıfları adına tescil edildikleri ve mutasarrıfların bila varis olarak ölü veya meçhul olduğunun tespit edildiği tarih itibariyle bu kişilerce taviz bedelinin ödenerek taşınmazların maliki olduğu hususu dosya kapsamı ile sabit olmadığından, dava konusu taşınmazların 2762 sayılı Kanun’un tasfiye hükümlerinin işlemesinden önce kuru mülkiyetinin mutasarrıfa geçtiği ve mutasarrıfın tam malik sıfatını kazandığının söylenemeyeceği- 2762 sayılı Kanun’un 29 uncu maddesinde açıklanan koşullar gerçekleşmeden mirasçı bırakmaksızın ölen mutasarrıflar, malik olamayacağı gibi tasarruf hakkı dahi sona ereceğinden taşınmazın mülkiyetinin Hazineye geçtiğinin de ileri sürülemeyeceği-
Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararların, TBK hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplandığı, kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemelerin, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilip, zarar veya tazminattan indirilemeyeceği, hesaplanan tazminatın; miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılıp, azaltılamayacağı- Somut olay değerlendirildiğinde; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 s. TBK'nın 55. maddesinin emredici hükmünün kamu düzenine ilişkin olduğu, gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanması gerektiği, kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemeyeceği dikkate alındığında eldeki davada bozma kararına uyulmakla davalılar yararına usuli kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak istisnai bir durumun bulunduğu-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.