Konteynerleri haksız olarak alıkoyan davalıdan haksız fiil hükümlerine göre tazminat talep edilmiş olup haksız alıkoyma sürecinde davacının zararının mütemadi olduğunun kabulü gerektiği- Geçen süre zarfında, davalı tarafından konteynerlerin kullanılmadığı veya başkasına kullandırmadığı, davacı tarafından da sadece haksız alıkonma yüzünden uğranılan zararın talep edildiği anlaşıldığından, somut olaya fuzuli işgal veya gerçek olmayan vekaletsiz iş görmeye ilişkin zamanaşımı sürelerinin uygulanamayacağı- Davalının eylemi nedeniyle yoksun kalınan kazancın tazminat olarak talep edildiği uyuşmazlıkta, zararının sürekli ve belirlenebilir nitelikte olması nedeniyle her günün zararına ait haksız fiil zamanaşımı süresinin o günden itibaren işlemeye başlayacağı- Davalının süresinde zamanaşımı def’inde bulunduğu gözetilerek, 6101 s. TBK.nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun m. 5. hükmü de dikkate alınmak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği- "Davacının talebinin kötü niyetli zilyedin sorumluluğunun düzenlendiği TMK’nin 995. maddesi kapsamında değerlendirilerek (ecrimisilde uygulanması gereken) beş yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Mirasbırakan M. A. Eser'in 30959 ada 1 parselde kayıtlı 11 nolu bağımız bölümdeki payını kızı olan davalı B.'a satış suretiyle temlik ettiğini, devrin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kaydının miras payı oranında iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde tenkise-
4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 303. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Çocuğa doğumdan sonra kayyım atanmışsa, çocuk hakkında bir yıllık süre atamanın kayyıma tebliği tarihinde; hiç kayyım atanmamışsa çocuğun ergin olduğu tarihte işlemeye başlar...” cümlesi Anayasa Mahkemesinin 27.10.2011 tarihli ve 201/71 esas 2011/143 karar sayılı kararıyla Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş, iptal kararı 07.02.2012 tarihli 28197 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış, kararda yer alan “bir yıllık” erteleme süresinin sona ermesiyle iptal kararı 07.02.2013 tarihinde yürürlüğe girdiği-
İcra mahkemesince «icra takibinin yapıldığı icra dairesinin yetkisizliğine» dair verdiği kararın kesinleşmesi üzerine, alacaklının on günlük (şimdi HMK. gereğince "iki haftalık" ) hak düşürücü süre geçtikten sonra «icra dosyasının yetkili icra dairesine gönderilmesini» istemiş olması halinde, «önceki (yetkisiz icra dairesindeki takibin) açılmamış sayılacağı»-
Somut olayda 28.03.2021 tarihli bilirkişi raporunda belirlenen kusur oranları hükme esas alınarak davacı lehine uygun bir manevi tazminata hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplandığı-
Hazinenin de tarafı olduğu bir ilam ile taşınmazın özel mülkiyete konu teşkil ettiği benimsenerek bir tescil hükmü kurulur ve taşınmaz hakkında bir sicil kaydı tesis edilirse, artık bu kararın Hazineyi bağlamayacağından söz edilemeyeceği- Kesin hüküm, kamu düzenine ilişkin olduğundan ve re'sen gözetilmesi gerektiğinden, aleyhe bozma yasağı ilkesinin de uygulanma yeri bulunmadığı-
Satış satıcı ya da davalı tarafından noter aracılığı ile davacıya bildirilmediğinden, belirtilen öğrenme tarihine göre davanın süresinde açıldığının kabulü gerekeceği-
Anlaşmanın diğer tarafı olan eşin hüküm kesinleşinceye kadar anlaşma iradesinden dönmesini engelleyici yasal bir hüküm bulunmadığından, anlaşmalı boşanma kararı verildikten sonra hükmün temyiz edilmesi halinde, taraflara iddia ve savunmalarını bildirmesi ve delillerini sunması için imkân verilerek davaya "çekişmeli boşanma" olarak davaya devam edilmesi gerektiği-
Menfi tespit davası bozmaya uyularak-
İflâs davasından feragat eden davacının, açtığı davaya -faiz vs. yönünden- «itirazın iptali» ya da «tahsil davası» olarak devam edilmesini isteyemeyeceği—

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.