Yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hiç bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman için açılacağı; Bunun istisnalarından birisinin ise, miras bırakanın kadastro tespitinden önce ölmesi hali olduğu- Kadastro tespit tarihinden önceki sebebe dayalı olarak tespit tutanağının kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık süre geçmiş ise, açılan davanın dinlenemeyeceği- Çekişmeye konu taşınmazların tedavüllü tapu kayıtları, kadastro tutanakları ile kadastro tutanaklarına dayanak belgelerin getirtilmeden dosyanın bilirkişiye tevdi edilerek rapor düzenlettirilmesi, alınan raporunda kayıtlarla denetiminin yapılmadan bilirkişi raporu doğrultusunda sonuca gidilmesinin isabetsiz olduğu- Tüm mirasçılar ile çekişme konusu taşınmazların dava dışı paydaşlarının davada taraf olarak yeralıp almadıklarının denetlenerek, taraf olarak yeralmayan mirasçılar ile paydaşların davada taraf olarak yer almalarının sağlanması gerekeceği- Taraf teşkili sağlandıktan sonra eksiğin tamamlanması yolu ile getirtilen kayıtlarda gözetilerek dava konusu taşınmazların kadastro tutanakları, kadastro tutanaklarına dayanak belgeler (revizyon gören tapu kayıtları, veraset ilamı, mahkeme kararı vs.) ile tedavüllü tapu kayıtlarının eksiksiz evrak arasına alınması sağlandıktan sonra dosyanın konusunda uzman teknik bilirkişiye tevdi edilerek çekişme konusu yapılan hususlarda denetime elverişli rapor alınarak karar verilmesi gerekeceği-
Muvazaa iddiasına dayalı davaların hiçbirinin hak düşürücü süreye ya da zamanaşımına (3402 Sayılı Yasanın 12.maddesinin uygulanması gereken haller hariç) tabi olmayıp, her zaman açılabilecek davalardan olduğu; zira, süre ya da zaman geçmekle muvazaalı işlemin geçerli hale gelebilmesine yasal olanağın olmadığı- Mirasbırakanın davalılara 14.06.1967 tarihinde bağış suretiyle pay temliki işleminde, 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri olmadığı; miras bırakanın ölüm tarihi olan 21.08.1967 tarihinde yürürlükte bulunan 743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin tenkisle ilgili hükümlerinin davada dikkate alınacağı- 743 sayılı yasanın 513. maddesi uyarınca “Tenkis davasının mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten itibaren bir sene içinde açılabileceği, diğer tasarruflarda mirasın açılma tarihinden itibaren beş yıl geçmesiyle düşeceği " hükme bağlandığından davalıların süresinde zamanaşımı definde bulunmadıkları; mahkemece, mirasbırakanın ölüm tarihi gözetilmek suretiyle açılan tenkis davasında, zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karara verilmesinde bir isabetsizlik olmadığı-
İlk malikin talebi üzerine Kadastro Müdürlüğünce oluşturulan sınır ve yüz ölçümlere göre taşınmazların çap kayıtlarının oluşturulduğu, ve dosyanın taraflarına kayden satıldığına göre, uygulama Kadastrosu Komisyonu tarafından ifraz haritası sonucu oluşan ve kadastro paftasına aktarılan sınıra göre taşınmazların yüz ölçümünün belirlemesine dair kararın yerinde olduğu, davanın uygulama kadastrosuna itiraz davası olduğu gözetildiğinde mülkiyet aktarımına neden olacak şekilde karar verilemeyeceği, davacıların iddiasının kadastro tespitinden sonra oluşan ifraz haritasının hatalı olduğu, diğer bir anlatımla mülkiyet talebine ilişkin bulunduğuna göre 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süreye bağlı kalınmaksızın genel mahkemelerde her zaman dava açabileceği-Mahkemece uygulama kadastrosuna itiraz davasının reddine, çekişmeli taşınmazların komisyon tutanağında belirlenen sınır ve yüz ölçümleriyle tapuya tesciline karar verilmesi gerektiği-
Kambiyo senetlerine mahsus iflas yoluyla takipte, İİK m.176’nın atfı sebebiyle, İİK m.156/son hükmünün uygulandığı, buna göre, iflas istemek hakkının ödeme emrinin tebliği tarihinden bir sene sonra düşeceği, bir başka ifadeyle, alacaklının, ödeme emrinin borçluya tebliği ile işlemeye başlayan bir yıllık hak düşürücü süre içinde, ticaret mahkemesinden borçlunun iflâsını istemek zorunda olduğu, hak düşürücü sürelerin, zamanaşımından farklı olarak kamu düzeni veya kamu yararını korumak için tesis edildiği, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü sürenin, hiçbir nedenle kesilmeyeceği ve bu sürenin dolmasıyla hakkın özünün ortadan kalkacağı, bu sebeple hak düşürücü sürenin usul hukuku anlamında hâkim tarafından yargılamanın her safhasında re’sen dikkate alınacağı-
Davacı mirasçılardan ... hileli hareketlerde bulunduğunu, murise ait evde ölene kadar oturacağını vaadettiğini ancak daha sonra bu evin satıldığını ileri sürerek mirası ret hükmünün iptalini talep etmişse de bu iddiasını kanıtlayamadığı, davacı ile mirasçı ... arasında imzalanan sözleşmede, ...'e ait evde davacının ölene kadar oturacağının kararlaştırıldığı, delil olarak sunulan bu sözleşmede, konu olan meskende davacının ölünceye kadar oturmasına dair rızanın, davacının mirası reddi karşılığında verildiğine yönelik bir ifadenin bulunmadığı, yine davacının gösterdiği tanıkların beyanları, davacıdan nakledilen bilgileri içermekte olup, davacının iradesinin sakatlandığını ispatlar nitelikte olmadığı açıklanan nedenlerle ispatlanamayan davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Dava, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinden kaynaklanan davalara bakma görevinin Asliye Hukuk Mahkemelerine ait olduğu-
3402 sayılı Kanun'un "bu tutanaklarda belirtilen haklara sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz" şeklindeki 12/3. maddesinin Hazine tarafından devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yer iddiası ile açılan davalarda uygulanmayacağı- Hazine adına kayıtlı 533 parselin 1987 yılında yapılan ifrazı sonucu, dava konusu edilen 797 sayılı parselin oluştuğunun kayden sabit olduğu, bu haliyle de isteğin kadastro öncesi neden değil, kadastro sonrası neden olduğu, bu durumda olayda 3402 sayılı Kanun'un 12/3 maddesinin uygulama olanağının olmadığı-
Tapu iptali ve tescili istemi-
Tapu iptali-tescil isteği-
Vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşmenin geçerli olduğu ve vekil edeni bağlayacağı, vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu hususun vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalacağı, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamayacağı, ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmamasının, Medeni Kanun'un 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmesi gerekeceği, söz konusu yasa maddesinin buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulmasının zorunlu olduğu, aksine düşüncenin kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olacağı, oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyetin korunmadığı, daima mahkum edildiği, nitekim uygulama ve bilimsel görüşlerin bu yönde geliştiği ve kararlılık kazandığı-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.