Başvuruda bulunmayan diğer borçlu hakkında yapılan işlemin, muteriz borçlular yönünden bir hüküm ifade etmeyeceği nazara alınarak mahkemece, muterizler vekilinin zamanaşımı itirazının kabul edilerek, İİK.'nun 170/b maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanunun 71/son ve 33/a maddeleri gereğince muteriz borçlular yönünden icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekeceği-
30.01.2012 tarihinde açılan eldeki davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 107. vd. maddeleri hükmü gereğince belirsiz alacak davası olduğu, davacı vekilinin fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak ecrimisil talebinde bulunduğu halde, yanılgılı değerlendirme ile davacı vekilinin ıslah dilekçesine karşılık davalı vekilinin yapmış olduğu zamanaşımı itirazının dikkate alınarak ıslah tarihi itibariyle bir kısım ecrimisil talebinin zamanaşımına uğradığından bahisle davacı taraf yararına eksik ecrimisile hükmedilmiş olmasının doğru olmadığı-
Vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşmenin geçerli olduğu ve vekil edeni bağlayacağı, vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu hususun vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalacağı, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamayacağı, ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmamasının, Medeni Kanun'un 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmesi gerekeceği, söz konusu yasa maddesinin buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulmasının zorunlu olduğu, aksine düşüncenin kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olacağı, oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyetin korunmadığı, daima mahkum edildiği, nitekim uygulama ve bilimsel görüşlerin bu yönde geliştiği ve kararlılık kazandığı-
İlamın borçlulara 21.05.2003'de tebliği ile yeni bir on yıllık zamanaşımı süresinin işlemeye başladığı ve bu sürenin takip tarihi 21.05.2013 itibariyle dolmadığı gözetilerek, borçlunun zamanaşımı itirazının reddinin gerektiği-
Miras payının devrine konu sözleşmelerin, ayni hakkı (mülkiyet) içerdiğinden zamanaşımına tabi olmaması gerekeceği-
İcra dairesindeki kefaletin, on yıllık zamanaşımına bağlı olduğu (bu konuda Borçlar Kanunu’ndaki kefaletle ilgili hükümlerin uygulanamayacağı)–
İtirazın iptali davası dışında kalan miktarlara yönelik olarak tahsil talepli alacak davası açılmasının ve ayrı bir dava açılıp birleştirme yapılabileceği gibi ıslah ile de talepte bulunulmasının mümkün olduğu-
01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı definin dikkate alınmayacağı, zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesinin de mümkün olduğu-
Şua izni fazla çalışma benzeri alacak olduğundan ve İş Kanunu 'nda açıkça düzenlenmediğinden, işçinin çalıştırılması halinde işçiye, çalışma karşılığı olmaksızın alması gereken ücretin yanında, ait olduğu dönem ücretiyle hesaplanan çalışılan süre ücreti kadar tazminatın ödenmesi gerektiği- Şua izni alacağında zamanaşımı başlangıcının fesih tarihinden itibaren değil, şua iznine hak kazanma tarihinden itibaren başlatılması gerektiği-
Takip konusu bonoda “tanzim yeri” bulunmadığı gibi, senedi tanzim edinin ad ve soyadı yanında yazılı bir “yer adı”da bulunmadığından, takip konusu senet “bono” sayılmayacağından, bu durumda icra mahkemesince “takibin iptaline” karar verilmesi gerekeceği-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.