Boşanma kararının "eklentisi" olan yoksulluk, iştirak nafakası, maddi-manevi tazminat, yargılama gideri ve vekalet ücreti de aynı kurala tâbi olup, icra takibine konu edilebilmesi için boşanma hükmünün kesinleşmesi gerektiği- Takip talebi ve icra emrinin toplam alacak hesaplamasından sonraki açıklama kısmında dayanak ilam hükmünün belirtildiği görülmüş olup, takibe konu olan nafakaların "tedbir nafakası" niteliğinde olduğu anlaşıldığından anılan nafakanın tahsili için takip dayanağı ilamın kesinleşmesinin gerekmeyeceği-
Boşanmaya yol açan olaylarda ağır ya da eşit kusurlu olmadığı anlaşılmasına nazaran davacı kadın yararına hükmolunan manevi tazminatın az olduğu-
Borçlu tarafından icra mahkemesine yapılan başvuruda, hakkında başlatılan nafaka ilamına dayalı takip sırasında, gerek maaşından haciz yolu ile yapılan kesintiler ile gerekse takip dosyasına ya da alacaklıya haricen yapmış olduğu ödemeler olduğunu ileri sürerek, takibin iptalini talep ettiği davada, alacaklının cevap dilekçesinde kabul ettiği haricen ödeme ve icra dosyasına borçlunun maaşından haciz nedeniyle yapılan kesintiler ile diğer ödemeler de dikkate alınarak, müşterek çocuğun reşit olduğu tarihe kadar takip öncesi biriken ve takip sonrası işlemiş nafaka ve faizi belirlenerek, şikayet tarihi itibari ile dosya borcunun hesaplanması için Yargıtay denetimine imkan verecek şekilde bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Şayet çocuk reşit olduğu halde eğitimi devam ediyorsa eğitimi sona erinceye kadar ana ve babanın bakım borcunun devam edeceği, bu durumda çocuğun ana ve babasına karşı yardım nafakası davası açabileceği-
Boşanma davası içinde vaki ve boşanmanın fer'i (eki) niteliğinde olan Türk Medeni Kanununun 174. maddesinde yazılı maddi ve manevi tazminat istekleri ile 182. maddesinde yer alan iştirak nafakası isteklerinin harca tabii olmayacağı-
Davacının eşine hakaretlerde bulunması, eşini tehdit etmesi; davalının da gayrı resmi olarak başka bir kadınla yaşaması, bu kadından çocuklarının olması, davalı kadın ve müşterek çocuk ile ilgilenmemesi, birlik görevlerini yerine getirmemesi nedeniyle, evlilik birliğinin davalının ağır kusurlu davranışları sonucu temelinden sarsıldığının kabulü gerekip, kusur durumuna göre davacı kadın lehine maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerekeceği-
Müşterek çocuğun okul ve servis giderleri için yaptığı harcamaların davacının iştirak nafakası borcuna mahsuben yapıldığının kabul edilip edilemeyeceği- Davacı "müşterek çocuğunun özel okulda okuyabilmesi ve davalının bu yöndeki talebi üzerine, iştirak nafakası borcundan çok daha fazlasını nafaka borcuna mahsuben ödediğini" ileri sürmüşse de, davalı bu konuda aralarında bir anlaşma olduğu iddiasını kabul etmemiş olduğundan, dava dışı okul ve servis yetkililerine yapılan ve iştirak nafakası borcuyla ilgili herhangi bir açıklama içermeyen dekont ve tanık beyanlarının davacının iddiasına ispata yeterli görülemeyeceği-
İlam alacaklısı A.Ö. olup, reşit çocuk E.Ö.’a yapılan ödemenin, alacaklı tarafından kabul edilmediğinden ve İİK 33. maddesi kapsamında kalan ödeme olmadığından nafaka ödemesi olarak kabulünün mümkün olmadığı, bu durumda mahkemece; anılan ödemelerin dosya borcundan mahsup edilmeden sonuca gidilmesi gerekeceği-
Davacı-karşı davalı erkek tarafından açılan ve feragat etmesi nedeniyle 09.06.2014 tarihinde reddedilip kesinleşen davadan sonra tarafların birlikte yaşamaya devam ettikleri, böylece daha önce açılmış olan boşanma dava tarihinden önceki karşılıklı kusurlu eylemleri affetmiş en azından hoşgörü ile karşılamış oldukları, dolayısıyla affedilen olayların taraflara kusur olarak yüklenemeyeceği, daha sonra tarafların fiilen ayrı yaşadıkları dönemde ise erkeğin eşini tehdit ettiği, kadının ise babasının erkeği tehdit etmesine sessiz kaldığı, netice itibariyle boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğu anlaşıldığından tazminat yönünden itirazların isabetsiz olduğu-
Babanın yanında kalmalarının bedeni, fikri ve ahlaki gelişimlerine engel olacağı yönünde bir delil ve olgu bulunmadığına göre, 2000 doğumlu çocuğun ifade ettiği görüşe değer verilerek (Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi m.3,6) 2001 doğumlu olanın ise fiilen baba yanında bulunuyor olması ve annenin bu çocuğun velayetini istememiş bulunduğu dikkate alınarak her ikisinin de velayetlerinin davalı (baba)'ya bırakılması gerekeceği-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.