Cari hesap ve kredi ilişkisi söz konusu olmayan, mal alım satım ilişkisinden doğan teminat ipoteğinden dolayı genel mahkemelerde dava açılıp alacak miktar olarak belirlenmeden, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılamayacağı-
"İpotek belgesinde yer alan kefaletle ilgili kaydın geçerli olmadığı" ileri sürülerek, ihtiyati haciz kararına itiraz edilemeyeceği–
Akit tablosunda yer alan 30 aylık süre, faiz ödenmeden geçecek zamanı ifade etmekte olup, bu dönemin geçmesinden sonra talep tarihine kadar, ana para ve eklentilerinin ödenmesi halinde ipoteğin kaldırılmasına karar verilebileceği-
İpotek akit tablosundaki 'fekki bildirilinceye kadar süre ile geçerli' açıklamasının 'muacceliyet koşulu' olmayıp, 'ipoteğin süresiz olduğunu' gösterdiği- Kural olarak 'alacağın muacceliyetinin bir ihbarın yapılmasına bağlı olduğu durumlarda' alacaklının hem asıl borçluya hem de borçtan kişisel olarak sorumlu olmayan ipotekli taşınmaz malikine, muacceliyet ihbarında bulunmadan icra takibi yapamayacağı-
İtiraz edilmeyen bir ihtarname ile alacakların 68'deki belge veya ilam niteliği kazandığı, alacağın tüketici kredisinden kaynaklanması halinde, borçlunun temerrüde düşüp düşmediğinin, alacağın muaccel olup olmadığının, ne kadar miktarının tahsil edilebilir olduğunun, faiz miktar ve oranlarının tespitinin, Tüketici Yasa'sı koşullarında yargılama yapılmasını gerektireceği, bu durumda İİK'nun 68/b ve İİK'nun 150/ı. maddesinin tüketici kredilerinde uygulama olanağının olmadığı-
Alacağın ipotek kapsamında kalıp kalmadığına ilişkin iddianın esasa ilişkin olmayıp şikayet mahiyetinde olduğu, bu nedenle İcra ve İflas Kanunu'nun 142/son maddesi uyarınca İcra Hukuk Mahkemesinde incelenmesi gerekeceği, bu nedenle mahkemece HMK'nın 114/1-c maddesi hükmü uyarınca göreve ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğu gerekçesiyle, şikayetin anılan 115/2. madde hükmü uyarınca usulden reddine karar verilmesi gerekeceği-
İpotek alacağa bağlı bir hak olduğundan, tarafların alacağı ipotekle teminat altına alma konusunda anlaşmaları ve bu yöndeki iradelerini resmî şekilde işlem yaparak yerine getirmeleri gerektiği- Ortada, davacının dava dışı babasının veya babasının kurucu ortağı olduğu şirketin borçlarının teminatını teşkil etmek üzere davalı lehine dava konusu taşınmaza ipotek tesis edildiğine dair resmî şekilde düzenlenmiş ipotek akdi bulunmayıp aksine, davacının davalıdan aldığı borcun teminatı olarak ipotek tesis edilmiş olduğu, davalının da davacıdan alacaklı olmadığının kendi beyanı ile sabit olduğu anlaşıldığından, davacı ile davalı arasında davaya konu ipoteğe temel teşkil eden borç ilişkisinin mevcut olmadığı ve davacının davalıya borcu bulunmadığı anlaşıldığından davacının ipoteğin kaldırılması ve borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi yönündeki talebinin yerinde olduğu- Davacı vekilinin, "davalının davacının iradesine aykırı olarak ve davalı ile birlikte hareket ederek davacıya ait taşınmazda davaya konu ipoteği davacı adına vekâleten tesis ettiğini, tesis edilen bu ipoteğin dayanaksız ve temel ilişki yokluğu nedeniyle yolsuz olduğunu" ileri sürerek "ipoteğin terkini, borçlu olmadığının tespiti" taleplerinin yanında "tazminat isteği" de bulunduğu gözetildiğinde, eldeki davada taşınmazlara ipotek tesis etmeye dair vekil tayin edilen davalıya husumet yöneltilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı-
İpoteğin ’22 ay vadeli’, bila faizli olarak kesin borç ipoteği şeklinde kurulmuş olması halinde alacaklının 22 aylık süre sonunda takip tarihinden itibaren (yani 22 ay sonrası için) faiz de talep ederek borçlu hakkında takipte bulunabileceği–
Davanın, İcra ve İflâs Kanunu'nun 142. maddelerine dayalı olarak sıra cetvelindeki davalı alacağının esası ve miktarına itiraza ilişkin olduğu, İcra Müdürlüğü'nün 09.09.2011 tarihli işlemi ile satış bedelinin davalının dosya alacağına yetmediği, tüm paranın rüçhanlı ipotek alacaklısı olan davalıya ödenmesi gerektiğinden bahisle, takdiyat listesinde görünen diğer alacaklıların alacaklarının açıkta bırakılmasına karar verildiği, icra müdürlüğünün bu kararının, hukuki anlamda sıra cetveli niteliğinde olduğu, mahkemece, iddia ve savunma kapsamında inceleme yapılması için esasa girilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.