İcra takibine konu bonodan dolayı borçlu bulunulmadığının tespiti istemi-
Davacı, "davalı tarafa borç para verdiğini ve belge aldığını" savunmuş, davalı taraf ise, "kendisinden yapılan alışveriş nedeniyle oluşan borcun kısım kısım geri ödenmesi nedeniyle her ödemede belge verildiğini" savunmuş olup davacının dayandığı yazılı belgelerde borç para verildiğinden bahsedilmemekte olup, davalının savunmasının vasıflı ikrar (gerekçeli inkar) niteliğinde olduğu- Davacının dayandığı para alındığına ilişkin imzası davalı tarafça kabul edilmiş belgelerin "yazılı delil başlangıcı niteliğinde" olduğu ve alacağın miktarı nedeniyle tanık dinleme yasağının istisnalarından birini teşkil edeceği- Dinlenen davacı tanıkları "görgüye dayalı bir bilgileri olmadığını, davacının hayvancılık ve çiftçilik yaptığını ancak bu miktar alışveriş yapmasının mümkün olmadığını"; davalı tanıkları ise, "davacının davalıdan yem ve gübre aldığını, davacıdan borç para almaya ihtiyacı olmadığını" beyan ettiğinden, davacının, isticvap beyanında "alacağı ödenmediği halde üç sene sonra tekrar borç para vermesinin hayatın olağan akışına uymadığı" hususu da gözetilerek, davacının, davalıya borç para verdiği iddiasını ispat edemediğinin kabulü ile mahkemece, davacı tarafa, yemin teklif etme hakkı bulunduğunu hatırlatılarak eda edilecek yeminin sonucuna göre karar verilmesi gerektiği- Davalının vasıflı ikrarının (gerekçeli inkarının) bölünerek, yani ikrar eden aleyhine delil olarak kabul edilerek ispat yükünün davalı tarafa yüklenmesiyle davanın reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
İ. anlaşmasının varlığını kanıtlayacak yazılı delil veya yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belge ibraz edilmemesi halinde ispatlanamayan davanın reddi gerektiği-
Uzun yıllardır yurtdışında yaşadığını, davalının da Türkiye'de ticaretle uğraştığını, davalının 1998 yılında kendisinden borç istemesi üzerine Fransız Bankası'ndan kredi çekerek, 09.09.1998'de davalıya 600.000 Fransız Frangı gönderdiğini, davalının bu borcu 2 yıl içinde ödeyeceğini söylemesine rağmen herhangi bir ödeme yapmadığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 30.000,00 TL.nın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline-
Sigortalı hizmetin tespiti davası ile işçilik haklarından kaynaklanan tazminat ve alacak davalarının birbiriyle bağlantılı olduğu, birlikte açılıp, sonuçlandırılmalarının olanaklı olduğu, anılan davaların salt temyiz inceleme mercilerinin ayrı olduğu ve ispat şekillerinin farklı olduğu gerekçesiyle ayrılmaları gerektiği hususunun bozma nedeni yapılamayacağı-
Zamanaşımına uğramış çekler nedeniyle ilamsız icra takibine yapılan itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasında, dava konusu çeklerde ciro silsilesine bakıldığında, çeklerin davalı borçlu tarafından ciro edilmek suretiyle davacıya devredildiği, bu nedenle davacı ve davalı arasında temel ilişki bulunduğu ve davacının da dilekçesinde temel ilişkiye dayandığını belirttiği anlaşılmakta olup, zamanaşımına uğrayan çek, "yazılı delil başlangıcı" teşkil edeceğinden, davacının, alacağını tanık dahil her türlü delil ile ispatlayabileceği, davacının alacakla ilgili delilleri toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği- Kural olarak lehtar konumunda olan davacı-alacaklının temel ilişkinin varlığını kanıtlaması gerektiği- Davalı-borçlu, temel satış ilişkisinin varlığını kabul ederek "satışın peşin satış olmadığını, malların teslim edilmediğini" savunduğundan, ispat yükünün davalı tarafa geçtiği ve davalının "malların teslim edilmediğini" kanıtlamak zorunda olduğu- Çeklerin de davalı defterinde kayıtlı olduğu gözetilerek itirazın iptali davasında bir karar verilmesi gerektiği-
Davalıların zamanaşımına uğramış bonoya dayalı olarak alacak talebinde bulunduğu, bu nitelikte bir senedin ancak yazılı delil başlangıcı olarak değerlendirilebileceği, bu bonoya dayalı olarak hak iddia eden davalıların murisleri ile davacı arasındaki bono bedelince ödünç para verildiği hususunun diğer delillerle kanıtlaması gerektiği, davalıların murisine senetteki miktar kadar davacıdan alacaklarının olduğu hususunu kanıtlayamadıkları gerekçesiyle takip konusu bonodan dolayı davacının davalılara borçlu olmadığının tespitine, yasal şartları bulunmadığından davacının kötüniyet tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekeceği-
Maddi yanılgıya dayalı olarak yapılan bozmaya uyulmuş olmasının, taraflar lehine usuli kazanılmış hak oluşturmayacağı- Davanın açıldığı tarihte yürürükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 292. maddesi ile, yargılama sırasında yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 202. maddesi hükmü gereğince yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belgelerin bulunması halinde tanık dinletilmesinin mümkün olduğu- Davacı, "taşınmazın temlikinin inançlı işleme dayalı olduğunu, taşınmazın devrinden sonra alınan banka kredisini ödediğini" iddia ederek dosyaya bir takım banka dekont ve muhasebe fişleri ibraz etmiş, esasen evrak arasına alınan banka kayıtlarından da gerçekten de davalı tarafından alınan kredinin bir kısım taksitlerinin davacı tarafından ödendiği görülmekle, öncelikle birleşen davada, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil talep edildiği halde, dava açılırken yalnızca talep edilen ecrimisil miktarı üzerinden harç yatırıldığı, elatmanın önlenmesi isteği bakımından yargılama aşamasında harç ikmali yapılmadığı gözetilerek birleşen dava davacısına elatma bakımından harcı tamamlanması için imkan tanınması, ondan sonra; davacı tarafından yapılan ödemelere ilişkin kayıtların yazılı delil başlangıcı niteliğinde olduğu gözetilerek, yukarıda belirtilen ilkeler ve olgular doğrultusunda inceleme ve değerlendirme yapılması, öte yandan davacının yalan yere yemin ettiği iddiası ile ilgili, davacı tarafın Cumhuriyet Başsavcılığına yapmış olduğu suç duyurusuna ilişkin evrakın da getirtilmesi, tüm delillerin birlikte değerlendirilerek, yemin delilinin en son başvurulması gereken delil niteliğinde olduğu da gözetilerek, çekişme konusu taşınmazın inançlı işlem kapsamında davalıya devredildiği kanaatine varılması halinde, çekişmeye konu kredi borcunun tamamının davacı tarafından ödenip ödenmediği hususları üzerinde durularak, bu aşamada TBK.'nun 97. maddesindeki düzenleme de gözetilerek, varılacak sonuç çerçevesinden asıl dava ile birleşen dava hakkında bir karar verilmesi gerektiği- Yargılama sırasında keşfen belirlenen taşınmazın değeri üzerinden sadece asıl dava bakımından harç ikmali yapıldığı, birleşen dava bakımından harç ikmali yapılmadığı halde, yanılgılı değerlendirme ile asıl davada harç ikmali yapılmamış, birleşen davada harç ikmali yapılmış gibi değerlendirilerek hatalı vekalet ücreti ve yargılama giderlerine hükmedilmiş olmasının hatalı olduğu-
1086 sayılı HUMK zamanında açılan bir davada iddianın yazılı delil ya da yazılı delil başlangıcı niteliğindeki bir belge ile ispat edilememesi halinde delil listesindeki açıklamaya bakılması gerekeceği, buna göre delillerinde "her türlü yasal delil" şeklinde bir ifadeye yer verilmiş ise ilgilinin yemin deliline dayandığının kabul edileceği ve yemin teklif etme hakkının hatırlatılacağı-
Süresinde bankaya ibraz edilmemiş olan çeke dayalı ilâmsız icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasında, bu çekin yazılı delil başlangıcı sayılacağı, davacının temel ilişkiye dayanarak alacağının varlığını –her türlü kanıtla– isbat etmesi gerekeceği–
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.