Mahkemece ‘açılmış olan menfi tespit ve itirazın iptali davaları nedeniyle ihtiyati haczin kaldırılması’na karar verilmiş olmasında isabetsizlik bulunmadığı–
İşin, asıl işverenin işyerinde yapılmış olmasının muvazaa iddiasının kabulünün delili olamayacağı, zira taşeronların aldıkları işleri asıl işverene ait işyerinde yapıyor olmaları halinde, bu yerlerin alt işverenler yönünden de işyeri anlamını taşıyacağı, bu gibi durumlarda fiziki olarak tek olan yerlerin hukuki bakımdan hem asıl işverenin, hem de alt işverenin işyeri sayılacağı, alt işveren (taşeron) işçilerinin asıl işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden, asıl işverenle aralarında hizmet akdi bulunmadığı için yararlanmasının mümkün olmadığının Yargıtay’ca kabul edildiği, esasen anılan sözleşmeden taşeron işçileri yararlanabilecekleri kabul edilseydi dava konumuzda olduğu gibi muvazaa iddiasında bulunulmasına gerek kalmayacağı, ayrıca davacının yararlanmak istediği asıl işveren davalının taraf olduğu TİS’nin tarafı yetkili işçi sendikasının belirlenmesi safhasında taşeron işçileri ve bu arada davacı çalışan işçi sayısının içerisine alınmayacağı, açıklanan bu nedenlerle; davalı
Mülkiyet hakkının tescille doğabilmesi için, bu tescilin geçerli bir hukuki sebebe dayanması gerektiği -
Mahkemece bozma ilamına karşı tarafların beyanlarının alınması sırasında, bozma ilamı gereğine uygun olarak tarafların uyuşmazlıkla ilgili açıklayıcı beyanlarının alınması ve ilk hükümden farklı olarak 1.000.000.000 TL lik kısım için davanın konusuz kaldığı yönünde karar verilmiş olması karşısında, verilen 27.05.2005 günlü karar direnme kararı olmayıp bozmadan esinlenilerek ve yeni olgular eklenerek verilmiş yeni bir hüküm olduğundan yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi gerekeceği-
Davalının usulüne uygun olarak tanık deliline dayandığı, süresinde ibraz ettiği delil listesinde tanık olarak bildirilen ismin dinlenilmesinden açıkça vazgeçilmediği halde, mahkemece gerekçesiz olarak anılan tanık dinlenmeden, hukuki dinlenilme hakkını ihlal edecek şekilde sonuca gidilemeyeceği-
«Mal Beyanında Bulunmama» Suçu (İİK. 337/I) - İflâs kararının verilmesiyle, müflis aleyhindeki takiplerin duracağından ve iflâs kararının kesinleşmesi ile bu takipler düşeceğinden, mal beyanında bulunmamış olan müflisin İİK 337'ye göre cezalandırılamayacağı (Hakkında "iflâs kararı" verilmiş olan sanığın (borçlunun=müflisin) "mal beyanında bulunma" suçundan dolayı cezalandırılamayacağı)–
Taraflar arasındaki sözleşmelerde, alacaklı bankanın teminat göstermekten muaf tutulmuş olmasının, yasanın teminata ilişkin amir hükmünün nazara alınmamasını gerektirmeyeceği gibi alacaklı bankanın sıfatı ve talebe konu alacağın niteliği itibariyle ihtiyati haciz için teminat gösterilmesinin zorunlu olduğu-
Davanın, icra takibinden sonra açılan menfi tespit davası olduğu- Sorunun, menfi tespit davası sırasında verilecek tedbir kararının HMK 209'a göre mi, yoksa İİK'nun 72/3 maddesine göre mi verileceği noktasında toplandığı- Menfi tespit davalarının İcra İflas Kanununun 72.maddesinde düzenlenmiş olduğu ve İİK'deki bu düzenleme daha özel nitelikler barındırdığından verilecek tedbir kararının İİK'nun 72.maddesi uyarınca değerlendirilmesi gerektiği- Mahkemece bu yönde değerlendirme de yapılmış olup, yazılı şekilde hüküm kurulmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından davacı vekilinin istinaf talebinin reddinin gerektiği-
Taraflar sözleşme serbestisi çerçevesinde üzerinde ipotek yükü olan bir taşınmazın satışı konusunda anlaştıkları, bu satışla ipoteğin, üçüncü kişi ipoteği hâline gelmiş olan taşınmazdaki bu yük dışında davalının borçtan şahsi sorumluluğunun davacı tarafından üstlenildiğine dair bir anlaşmanın bulunmadığı, resmî senette yer alan “ipoteğin tüm hukuki vecibeleriyle taşınmazın bu bedelle satışının kabul edildiği” yönündeki açıklamanın borçtan şahsen sorumlu olmayan malikin haklarına ilişkin yukarıda anılan hükümlerini ortadan kaldırmayacağı, bu açıklamada geçen “ipoteğin hukuki vecibesi”, aksi kararlaştırılmadıkça, taşınmazın satışına katlanmak olduğu ve bu yükümlülüğe katlanan kişinin TMK.’nin 884. maddesiyle öngörülen haklara sahip olduğu, bu açıklama yazılmamış olsa dahi; tıpkı davalının ipotekle teminat altına alınan kredi borcundan şahsen sorumluluğunun devam etmesi gibi, davacının satın aldığı taşınmaz üzerindeki ipoteğin neticelerine katlanma yükümlülüğünün değişmeyeceği, üstelik davalının kendisinin satın aldığı bedelle aynı satış bedeli üzerinden taşınmazı davacıya sattığı ve bedelin tamamını da aldığı, ayrıca düzenlenmiş bir şahsi sorumluluk anlaşmasının bulunmadığı, bunun yanı sıra; ipotek alacaklısı bankanın, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takipte davacıyı da taraf olarak göstermesi kanundan doğan zorunlu takip arkadaşlığının gereği olduğu ve sonucu değiştirmediği; davacının, kredi borcunu şahsen üstlenmediğini ileri sürdüğüne, davalı da aksini ispatlayamadığına göre borçluya ait koşullar çerçevesinde borcu alacaklıya ödeyen ve taşınmaz üzerindeki ipoteği kaldıran davacının kanun gereği alacaklının haklarına halef olduğunun ve ödediği bedeli davalıya rücu edebileceğinin kabulünün gerektiği-
Kiracı tarafından açılan; Kira bedelinden borçlu olmadığının tespiti, haksız ödenen kira parasının istirdadı, kira alacaklarının tahsili için kiralayan tarafından başlatılan icra takiplerinden dolayı borçlu olmadığının tespiti, davalı kiralayan tarafından talep edilen su parası ve hasar bedeli nedeni ile borçlu olmadığının tespiti, davalı uhdesinde kalan nakdi teminatın iadesi istemlerine ilişkin davada; İİK 72/6 maddesi hükmü gereğince menfi tespit davası sırasında borcun ödenmiş olması halinde davaya istirdat davası olarak devam edileceği-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.