Taşıyıcının aksini ispat edemediği hallerde, malı sağlam olarak teslim aldığının kabulü gerekeceği, taşınan mal hasarlı olarak teslim edilmişse, taşıyıcının ancak, kurtuluş beyyinesi getirip ispatlaması halinde sorumluluktan kurtulabileceği, taşımanın kapalı konteyner içinde yapılmasının ve konteyner mührünün bozulmadan alıcıya ulaştırılmasının tek başına taşıyıcıyı sorumluluktan kurtaran bir beyyine olarak kabul edilemeyeceği, yerel mahkemenin de bu ilkeyi benimsediği ancak düzenlenen bir tutanak ile taşıyıcının kurtuluş karinesi getirdiğini kabul ettiği, oysa söz konusu tutanağın sadece hasar tespitine ilişkin olduğu, hasarlı malların daha önce deniz yoluyla taşındığı ve davalının taşımanın kara ayağını tamamladığı, davalının çekincesiz kabul edip taşıdığı yükün hasarlı tahliye edilmesi nedeniyle davalının ilk taşıyıcıya rücu ve kusur durumlarının açılacak rücu davasında tartışılacağı-
Taşıyıcının ifa yardımcısı olan davalıya teslim edildiği iddia edilen emtianın ambarda çıkan yangın nedeniyle zayi olduğu iddiasına dayalı tazminat istemi-
Sigorta şirketi tarafından yapılan ödemelere bilirkişi rapor tarihine kadar yasal faiz işletilmek suretiyle bulunacak tazminat miktarından sigorta şirketi tarafından yapılan bu ödeme ile birlikte işletilen yasal faiz tutarının da düşülmesi suretiyle bulunacak miktar üzerinden destekten yoksun kalma tazminatı verilmesi gerekeceği-
Limited şirket tüzel kişiliğinden tahsil edilemeyen veya edilemeyeceği anlaşılan vergi borcunun takip ve tahsiline ilişkin olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nda ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'da, kanuni temsilci ile ortak arasında bir öncelik sıralaması bulunmadığından, limited şirketin vergi borcunun tahsilinde ortağın takibine başlanabilmesi için kanuni temsilcinin takibinin gerekli olmadığı-
Taşınmazlarda Devletin tapu sicilini tutması, hak ve işlem güvenliğinin sağlanabilmesinin bir güvencesi niteliğinde olup sistemin tam olarak yerine getirilmesi, tapu siciline duyulan güvenin sürekliliğine bağlı olduğundan (TMK mad. 1007) kanun koyucu sicilin doğru tutulduğuna güvenenlerin, sicilin yolsuz tutulmasından dolayı uğradıkları zararı Devlet tarafından ödeneceği ilkesini düzenleyerek güveni sağlayacağı- Davacı şirketin dava konusu taşınmazın bir kısmını 1990 yılında satın aldığı, ancak taşınmazın satın alındığı tarihte tapuda taşınmazın orman olduğunu gösterir nitelikte herhangi bir şerh ve kısıtlama bulunmadığı gibi, resmî işlemin yapıldığı sırada taşınmazın orman niteliğinde bulunduğu yönünde davacı şirket yetkilisine bir bilginin de verilmediği- Hukuksal dayanağını kusursuz sorumluluktan alan ve kusura değil tehlike prensibine dayanan davada, TM. mad. 1007 uyarınca, davacının zararından davalı Maliye Hazinesinin sorumluluğunun bulunduğu açık olup davacı şirketin zararının tespit edilerek ödenmesi gerekeceği-
Babalık davasının kabulü için öncelikle, doğumdan önce üç yüzüncü gün ile yüz sekseninci gün arasında baba adayı ile annenin cinsel ilişkide bulunduğunun gerçekleşmesinin gerekeceği, babalık davasında, davalının kurtuluş beyyinesi olan her türlü benzemezlik testlerinin yapılmasının icap edeceği-
Tapu Müdürlüğünce düzenlenen resmî senet ile orman kadastrosu suretiyle özel orman vasfıyla kayıt maliki adına tescil edilerek mirasçıları adına intikallerinin yapılmasından sonra aynı tarih ve yevmiye numaralı resmî senetle davacı tarafından satın alınan taşınmazların sonradan orman olduğu belirtilerek tapu kayıtlarının iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davada, davacının taşınmazları satın aldığı tarihte tescilin yolsuz olduğunu bilebilecek durumda bulunup bulunmadığı; buna göre davacının TMK'nın 1023. maddesi kapsamında iyiniyetli olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği; davacının tazminata hak kazanıp kazanmayacağı-
Destekten yoksun kalma tazminatı istemi-
Bir kısım üyelerce, davacının açıkça antrepo sözleşmesine dayandığı, davalının taşıyıcının ifa yardımcısı olduğu yönündeki savunması karşısında Varşova Konvansiyonu’nun uygulanıp uygulanamayacağı hususunun hâkim tarafından tartışılması gerektiği, bu hususun hâkimin hukukî bilgisiyle çözümlenmesi mümkün olduğundan bilirkişi raporu alınmasına gerek olmadığı, direnme kararının bu farklı değişik gerekçeyle bozulması gerektiği görüşü ile yine bir kısım üyelerce, dava konusu uyuşmazlığa Varşova Konvansiyonu’nun uygulanması gerektiği, ancak Varşova Konvansiyonu hükümlerinde taşıyıcının adamlarının taşıyıcı gibi sorumlu olduklarının belirtilmediği, bu durumda davalının sorumluluğuna genel hükümlerin uygulanması gerektiği, davalıya ancak haksız fiil hükümlerine göre bir kusur izafe edilebiliyorsa davalının Varşova Konvansiyonu’nun 25/A maddesi gereğince sorumlu olduğu, eğer davalıya hiçbir kusur izafe edilemiyorsa davalının Varşova Konvansiyonu hükümleri gereğince sorumlu olmadığı, davalının kusursuz olduğu ise dosya kapsamı ile sabit olduğu, bu durumda sonucu itibariyle doğru olan direnme kararının bu değişik gerekçe ile onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüşlerin yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmediği-
MK.nun 730 ve 737. maddelerinde “kusursuz sorumluluğun” düzenlenmiş olduğu ve kurtuluş beyyinesine dahi yer verilmemiş olduğu-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.