Geçit hakkı verilmesine ilişkin davalarda, bu hak taşınmaz leh ve aleyhine kurulacağından leh ve aleyhine geçit istenen taşınmaz maliklerinin tamamının davada yer almasının zorunlu olduğu, ancak, yararına geçit istenen taşınmaz paylı mülkiyete konu ise dava paydaşlardan biri veya birkaçı tarafından açılabileceği-  Geçit tesisi davalarında başlangıçta davacı tarafından öngörülemediğinden dava dilekçesinde talep edilen yer dışındaki güzergahlardan da geçit kurulması gerekebileceği, bu güzergah üzerindeki taşınmazların maliklerine dava dilekçesi ile husumet yöneltilmemiş olması kabul edilebilir bir yanılgıya dayandığından 6100 sayılı HMK’nun 124. maddesi gereğince dürüstlük kuralına aykırı olmayan bu taraf değişikliği talebi kabul edilerek davacının bu kişilerin harçsız olarak davaya katılmalarını sağlamasına imkan verilmesi gerektiği-
Mülkiyet hakkına veya tüketici haklarına dayanan davalarda kat malikleri kurulunun kat maliklerini temsil yetkisinin bulunmadığı-
İdarenin taşınmaz üzerine temlikle amaçlanan bina yapma olgusu gerçekleştirildiği ve 20 yıl süreyle sicile bağlı (mülkiyet hakkı sahibi) olarak taşınmaz tasarruf edildiği, öte yandan taşınmazın temlik bedelinin 10 yıl gibi uzunca bir süreye yaymak suretiyle tahsili cihetine giden idarenin bu süre içerisinde binanın yapılmadığını, basit bir araştırma ile tespit edebileceği halde, sırf öngörülen sürede bina yapma koşulunun gerçekleştirilmediğinin ileri sürülerek 20 yıl sonra taşınmazın tapusunun iptalini ve idare adına tescilini istemesinin Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde anlamını bulan objektif iyi niyet kuralları ile bağdaştığının söylenemeyeceği gibi kabul de edilemeyeceği-
Asıl dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, yıkım ve eski hale getirme, birleşen dava; çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi, yıkım ve eski hale getirme istekleri-
8. HD. 13.06.2018 T. E: 10901, K: 14053-
Kamu yararı nedeni ile davalıların tapusunun kıyıda kalan kesiminin iptal edilerek, kayıt dışı bırakılmasında hukuka aykırı bir durum bulunmayıp, davalıların tapu kaydının iptalinden dolayı ancak tazminat talebinde bulunabileceklerinden, öte yandan; çekişme konusu taşınmazın önünde bulunan, mülkiyet sınırı dışında kalan devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısma da duvar ve kapı yapmak suretiyle müdahale ettikleri keşfen saptanmak suretiyle elatmanın önlenmesi ve bu kısımdaki muhdesatların yıkımına karar verilmiş olmasında da bir isabetsizlik bulunmadığı-
Hacizde İİK m. 97 ve 99 uygulanmasına yönelik şikayet taleplerine ilişkin verilen ilk derece mahkemesi kararlarında istinaf ve temyiz yolu açık olduğu- İcra müdürlüğünce haczin İİK m. 97 uyarınca yapılmasına karar verilip, prosedür gereği dosyanın icra mahkemesine, takibin devamı ya da durdurulması konusunda bir karar verilmesi için gönderildiğinde, icra mahkemesince yapılacak değerlendirmede, haczin İİK m. 99 uyarınca yapılmış olduğu sonucuna ulaşılması halinde, icra müdürlüğünün talebinin reddi ile İİK. m. 99 uyarınca işlem yapılması için dosyanın icra müdürlüğüne gönderilmesine karar verilmesi gerektiği-
Kamu yararı ile mülkiyet hakkından kısmen veya tamamen yoksun bırakılan kişinin menfaatı arasında makul, kabul edilebilir, hak ve adalet dengesini sağlayacak bir oranın kurulması gerekeceği-
TMK. mad. 1007 'de düzenlenen objektif (kusursuz) sorumluluğun, taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalması nedeniyle tapu kaydının iptali kararının kesinleştiği ve TMK. mad. 705 uyarınca mülkiyet hakkının kaybedildiği tarihte başlayacağı; taşınmazın makul ve gerçek değerinin saptanmasında dava tarihinin değil, mülkiyet hakkına müdahalenin gerçekleştiği ve zararın doğduğu tarihin esas alınması gerektiği- Tazminat miktarı belirlenirken öncelikli konunun, tapusu iptal edilen taşınmazın değerlendirme tarihi itibarıyla niteliğinin tespiti olduğu- Mahkeme kararı ile taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalması sebep gösterilerek tapu kaydının iptaline karar verildiği ve konu itibariyle devletin sorumluluğu doğduğundan tazminat talep edilen davada, yetersiz bilirkişi raporu esas alınarak karar verilmesinin doğru olmadığı-
Taraflar sözleşme serbestisi çerçevesinde üzerinde ipotek yükü olan bir taşınmazın satışı konusunda anlaştıkları, bu satışla ipoteğin, üçüncü kişi ipoteği hâline gelmiş olan taşınmazdaki bu yük dışında davalının borçtan şahsi sorumluluğunun davacı tarafından üstlenildiğine dair bir anlaşmanın bulunmadığı, resmî senette yer alan “ipoteğin tüm hukuki vecibeleriyle taşınmazın bu bedelle satışının kabul edildiği” yönündeki açıklamanın borçtan şahsen sorumlu olmayan malikin haklarına ilişkin yukarıda anılan hükümlerini ortadan kaldırmayacağı, bu açıklamada geçen “ipoteğin hukuki vecibesi”, aksi kararlaştırılmadıkça, taşınmazın satışına katlanmak olduğu ve bu yükümlülüğe katlanan kişinin TMK.’nin 884. maddesiyle öngörülen haklara sahip olduğu, bu açıklama yazılmamış olsa dahi; tıpkı davalının ipotekle teminat altına alınan kredi borcundan şahsen sorumluluğunun devam etmesi gibi, davacının satın aldığı taşınmaz üzerindeki ipoteğin neticelerine katlanma yükümlülüğünün değişmeyeceği, üstelik davalının kendisinin satın aldığı bedelle aynı satış bedeli üzerinden taşınmazı davacıya sattığı ve bedelin tamamını da aldığı, ayrıca düzenlenmiş bir şahsi sorumluluk anlaşmasının bulunmadığı, bunun yanı sıra; ipotek alacaklısı bankanın, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takipte davacıyı da taraf olarak göstermesi kanundan doğan zorunlu takip arkadaşlığının gereği olduğu ve sonucu değiştirmediği; davacının, kredi borcunu şahsen üstlenmediğini ileri sürdüğüne, davalı da aksini ispatlayamadığına göre borçluya ait koşullar çerçevesinde borcu alacaklıya ödeyen ve taşınmaz üzerindeki ipoteği kaldıran davacının kanun gereği alacaklının haklarına halef olduğunun ve ödediği bedeli davalıya rücu edebileceğinin kabulünün gerektiği-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.