Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlü olduğu- Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğinde olduğu ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerektiği- Taraflar arasında fazla çalışma alacağının hesaplanması hususundaki uyuşmazlıkta, davacının haftanın 6 günü 9 saat çalıştığı ve ayda 2 hafta tatilinde 12 saat çalışarak günlük 1,31 saat fazla çalışmasının bulunduğu kabul edildiği- Temyiz incelemesi yapılan kararda, davacı ile aynı işyerinde aynı işi yapan ve aynı çalışma şartlarına tabi diğer işçilerin haftalık 45 saati aşan çalışmalarının da farklı olamayacağı düşünüldüğünde, çalışma şartlarının tespiti açısından tereddüt oluştuğu, bu tereddütleri giderecek şekilde fazla çalışmanın haftalık hesaplaması gerektiği de gözetilerek bilirkişi raporu alındıktan sonra karar verilmesi gerektiği- Taraflar arasında ulusal bayram ve genel tatil alacağı hususundaki uyuşmazlıkta, bilirkişi raporu alınarak davacının talebi aşılmayacak biçimde alacak hakkında karar verilmesi gerektiği- 
7. HD. 20.04.2016 T. E: 14363, K: 8705-
22. HD. 19.02.2019 T. E: 2018/2995, K: 3708-
Alacaklı bankanın, alacağına karşılık borçlu ve kefilinin borçları ile ilgili olarak onlara ait taşınmazları cebri icra yolu ile aldığı takdirde KDV'den muaf olduğu-
Avukatların karşı taraftan tahsil ettikleri vekalet ücretlerinin, bir hizmet sunumuna dayalı olmadığı için katma değer vergisine tabi olmadığı-
Borçlunun başka konutunun olması şikayete konu yerden başka bir yerde hatta yurtdışında bulunmasının meskeniyet şikayetinin esasının incelenmesine engel teşkil etmediği-
Davacı tarafın, temlikin muvazaa ile illetli olduğunu, murisin mal kaçırma kastı ile hareket ettiğini kanıtlaması gerektiği- Mirasbırakan tarafından davacıya da zaman içinde önemli ölçüde kazandırmalarda bulunduğu, pek çok mal varlığı bulunan ve muhtemel mirasçılarıyla beşeri ilişkileri hakkında olumsuz bir açıklama yapılmayan mirasbırakanın mal kaçırmasını gerektiren somut bir olgu ortaya konulamadığı, mektup içeriği gözetildiğinde davacının devirlerden bilgisi olduğu gibi, davalı tarafça taşınmazlar üzerine inşaat yapıldığından dolayı bu hususun açıklığa kavuşmasını istediği, mektupta davacının da imzasının bulunduğu, imza ve mektup içeriğinin aksinin iddia edilmediği, mirasbırakanın davacıyı dava konusu devirler konusunda bilgilendirdiği, mirasbırakanın davacıya da kazandırmalarda bulunduğu, protokol hükümlerine göre tarafların paylaşım konusunda anlaştıkları, mirasbırakanın ölümünden önce dava dışı bir kısım taşınmazların taraflara intikal ettiği, satış bedeline ilişkin olmak üzere dekont ve ibranamelerin sunulduğu, tapuda gösterilen satış bedelleri ile taşınmazların gerçek bedelleri arasındaki oransızlığın tek başına muvazaanın delili olamayacağı hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Bölge Adliye Mahkemesince temlikin muvazaalı olduğu iddiasını ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddi yönünde verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olduğu- Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; "taraflar arasında imzalanan 06.10.2009 tarihli protokolde dava konusu taşınmazlardan bahsedilmediği, protokolde açık, net ve belirli sınırlandırmalar yapılmadığından protokolün dava konusu taşınmazları kapsamadığı hususunun açık olduğu, mirasbırakanın davalı oğluna yazdığı 31.10.2008 tarihli mektupta, oğlunun içini ferah tutmasını ve rahatlamasını, davalının üzerindeki taşınmazlarla ilgili davacı kızının ileride zorluk çıkarmayacağını ve bir talebinin olmayacağını belirttiği, mirasbırakanın terekesinden satış bedelinin çıkmadığı, davalının tek erkek evladı olduğunu, davacının ise yurt dışında yaşadığı ve yapılan temliklerden haberinin olmadığı, dava konusu taşınmazların kıymetinin oldukça yüksek olduğu, davacı her ne kadar tanık göstermemiş ise de dosya kapsamından muvazaanın varlığının açık olduğu, davanın ispatı için tanık delilinin şart olmadığı, dava dışı mirasçıya ise hiçbir kazandırma yapılmadığı, açıklanan bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu hususunun davacı tarafça ispatlandığı, dolayısıyla hükmün bozulması gerektiği" görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüşün Kurul çoğunluğunca benimsenmediği-
Ücretin içinde fazla mesai ücreti kabul edildiğinde davacının yılda 270, ayda 22 ve haftalık ise 5,2 saat fazla çalışması dışında kalan fazla çalışmasının hesaplanarak hüküm altına alınması gerektiği-
E.ya ait bir hüküm içermeyen ilâmın (hakkında takip yapılan aleyhine verilmiş bir tahsil hükmü varmışcasına) icraya konulamayacağı–
Taraflar arasında bayilik sözleşmesi bulunduğu ve bayilik sözleşmesinin 4'üncü maddesinde davalı bayiinin asgari alım taahhüdünde bulunduğu; davalı yanca bayilik sözleşmesinin 08/09/2010 keşide tarihli ihtarname ile feshedildiği; bayilik sözleşmesini fesihte haklı olup olmadığı tespit edilip daha sonra HMK.'nın 199. maddesi ve TTK.'nın 199. maddesi kapsamında delil olarak kabul edilen davacının onaylanmış bilgisayar kayıtları üzerinde inceleme yapılması gerektiği

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.