İpoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan icra takibinde borçlu olarak sadece dava dışı asıl borçlunun gösterildiği dikkate alındığında, ipotekli taşınmazlardan birinin maliki olan davacı kefilin menfi tespit davası açmakta hukukî yararının bulunup bulunmadığı- Ticarî krediyi müteselsil kefil sıfatıyla imzalayan davacının temerrüdünün oluştuğu, davaya konu krediden doğan banka alacağının davacı kefilden tahsili amacıyla yapılan icra takibinin hâlen derdest olduğu, eldeki davaya konu takip dosyasında; dava dışı asıl borçluya ve ipotek veren üçüncü kişi konumunda olan davacıya ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takipte icra emri gönderildiği, takip konusu alacağın aynî teminatını oluşturan ipotekle takyit edilmiş taşınmaz bulunmakta olup, davacıya ait taşınmazın da bu taşınmazlar arasında olduğu, davalı bankanın TMK.'nın 873/3. maddesine uygun talepte bulunduğu ve takip talepnamesinde davacı ile ipotek veren diğer üçüncü şahısları doğru olarak borçlu hanesinde değil, "rehin veren üçüncü şahıslar" hanesinde gösterdiği- İİK 149 ve 149/b maddeleri, "ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takipte ipotek veren üçüncü kişi ise takip talebinin borçlu kısmında asıl borçlu ile birlikte ipotek veren üçüncü kişinin de taraf olarak gösterilmesini" düzenlemekte olup, bu hükümlere göre, asıl borçlu ile ipotek veren üçüncü kişi arasında "şekli mecburi takip arkadaşlığı" olduğundan, ipotek veren davacının eldeki menfi tespit davasını açmakta hukukî yararı bulunduğu-
Açılan ihalenin feshi davası neticesinde satışa konu ihalenin feshine karar verildiği, ancak söz konusu kararın henüz kesinleşmediği durumlarda bu davanın bekletici mesele yapılması gerekeceği-
12. HD. 30.10.2023 T. E: 4742, K: 6826
12. HD. 23.11.2023 T. E: 4390, K: 7767
Şikayetçinin taşınmazın eski maliki olup, takipten evvel taşınmazı ipotekle birlikte ............Ltd. Şti'ye sattığından alacaklı tarafından ........... tarihinde ............... Ltd. Şti hakkında takibe devam edilmesi yönünde talepte bulunulduğunun görüldüğü, bu durumda şikayetçinin tapu sicilinde ilgili sıfatına haiz olmadığı gibi ihalede pey süren kişi de olmadığı, ayrıca, şikayetçinin ipoteğe esas kredi sözleşmesinde asıl borçlu sıfatının da olmadığı, şikayetçinin, takibe konu ipoteğe esas kredi sözleşmesinde kefil olmasının ya da satış ilanının fuzuli şekilde kendisine tebliğ edilmiş olmasının kendisine ihalenin feshini talep hakkı vermeyeceği, buna göre, Bölge Adliye Mahkemesince, söz konusu taşınmaz yönünden de ihalenin feshi istemini esastan reddeden ilk derece mahkemesi kararının, düzeltilerek, istemin aktif husumet yokluğundan reddine karar verilmesi gerekeceği- İİK'nın 134. maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinde; işin esasına girilmeden ihalenin feshi talebinin reddi halinde, şikayetçi aleyhine para cezasına hükmedilemeyeceğinin öngörüldüğü, buna rağmen ilk derece mahkemesince, şikayetçi aleyhine taşınmazın ihale bedelinin %10’u oranında para cezasına hükmolunması isabetsiz olup, Bölge Adliye Mahkemesince; HMK’nun 353/1-b-2 ve 356. maddeleri gereğince, İlk Derece Mahkemesi kararının, para cezası kaldırılmak suretiyle düzeltilip yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekirken, bu hususta karar verilmediği anlaşılmış olmakla, anılan yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığı-
Yayındaki iddiaların gerçekliği kanıtlanmadığından eleştiriden söz edilemeyeceğinden, davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu-
Basın toplantısındaki sözlerden, davacının ihaleye katılacak firmalar üzerinde baskı oluşturduğu, bunun bir firmaya yarar sağlamak amacıyla yapıldığının belirtildiği, diğer yandan yazısı nedeniyle hedef gösterilen davacıya yönelik olarak tepki gösterilmesinin istenildiği anlaşıldığından, davacının kişilik haklarına hukuka aykırı saldırı oluştuğu-
Tebligatın borçlunun daha önce kendisine tebligat yapılan ipotek akit tablosundaki adresine gönderilmesi istenmiş olup; bu adrese gönderilen tebligatın iadesi üzerine icra dairesince Tebligat Kanunu’nun 35.maddesine göre yapılan tebliğ işleminin usule uygun olduğu-
İhalenin feshi davalarında verilen görevsizlik ve yetkisizlik kararlarının kesin olduğu, HMK'nun 20. maddesine göre, verildiği anda kesin olan görevsizlik veya yetkisizlik kararlarında, bu kararın verildiği tarihten itibaren iki hafta içinde dosyanın görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesinin istenmesinin zorunlu olduğu-
Mahkemece, sıra cetveline karşı hak düşürücü süre içinde şikayette bulunulmadığı gerekçesiyle, süreye ilişkin şikayet şartı noksanlığı nedeniyle HMK'nın 114/2 ve 115/2. maddeleri uyarınca şikayetin usulden reddine karar verilmesi gerekirken, uyuşmazlığın esasının incelenmesinin doğru olmadığı- Mahkemece şikayetçiye sıra cetvelinde kendisinden önce gelen ve pay ayrılan alacaklılara husumet tevcihi yönünde HMK'nın 119/2. maddesi uyarınca kesin süre verilip bu alacaklıların da davaya dahil edilmesi, şikayet dilekçesinin tebliğ edilerek, taraf teşkilinin sağlanması, varsa savunma ve delilleri değerlendirilerek şikayetin incelenmesi gerekeceği-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.