Dava tarihinden sonra, yargılama safhasında barışan tarafların, kendi istekleri ile beraber yaşamaya devam ederken; boşanma davasının, davacının talebi ile vekili tarafından takip edilmediği, fakat dava tarihinden sonra, beraber yaşarlarken taraflar arasında meydana gelen fiziksel şiddet olayı sebebiyle davacının talebi üzerine dava yenilenerek yargılamaya devam edildiği- Boşanma hükmünün ferileri olan maddi ve manevi tazminata hükmedilebilmesi için tazminat yükümlüsünün kusurlu olması gerekmekte olup; davacının, dava tarihinden sonra davalıyla beraber yaşayarak davalıdan kaynaklı kusurları affetmiş olduğu, ancak; her davanın seyri açıldığı tarihteki hukuki ve fiili duruma göre devam edeceği için af olgusu, sadece taraflar arasında yaşanılan son olaydan önceki vakıalarda sonuçlarını doğuracak olup, tarafların dava tarihinden sonra gerçekleşen olaylara dayanarak başka bir boşanma davası açabileceği-
Hak sahibi konumunda yer alan davacıya bağlanan ölüm aylığının 5510 sayılı Kanun hükümleri gereğince kesilmesi yönündeki davalı SGK Başkanlığı işleminin iptali ile aylığın, kesilme tarihi itibarıyla yeniden bağlanması gerektiğinin ve borçlu olmadığının tespiti istemi-
Evlilik dışında veya evliliğin sona ermesinden üç yüz gün sonra doğan veya baba tarafından mahkeme kararı ile soy bağı reddedilen çocuğun, anasının bekarlık hanesine, anasının soyadı ve onun bildireceği baba adı ile tescil edileceği, küçüklerin baba adının annenin beyanına göre yazılmasının, küçüklerle annenin boşandığı eski eşi arasında TMK'nun 282. maddesine uygun soy bağı ilişkisi kurulduğunu göstermeyeceği, küçüklere kayyım atanması sağlanıp karar verilmesi gerekirken babanın sağ ve velayetin onda olduğu gerekçesi ile davanın reddedilmesinin hukuka aykırı olacağı-
Genel ifadelerin kullanıldığı, davalıya somut şekilde kusur izafe edilmediği, çoğunluğu davacıdan duyuma dayalı olduğu anlaşılan tanık beyanlarının, boşanma davalarındaki geçimsizliğe ilişkin kusur belirlemesinde dikkate alınamayacağı- Davalı ve vekilinin beyanlarıyla, çilingir vasıtasıyla anahtarın değiştirildiği kabul edilmişse de, "yeni anahtarın yerinin kadına söylendiği" de ifade edildiğinden, davalının davacı tarafından ileri sürülen bu vakıayı hukuksal açıdan ileri sürülenden farklı olduğunu belirterek kabul ettiği, bu yöndeki bir beyanın diğer tarafı ispat külfetinden kurtardığından söz edilemeyeceği- Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ispata elverişli bulunmayan beyan ve delillere itibar edilerek boşanmaya karar verilmesinin hatalı olduğu- Somut olayda davalının "kusurlu davranışlarının ispat edildiği" görüşü ile "kusura dayalı boşanma kararı verilmesi ilkesinden vazgeçilmesi, boşanma davası açıldığı takdirde artık eşler ve çocuklar bakımından evlilik birliğinin korunmasında bir yarar kalmadığı kabul edilerek evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılmasının gerektiği" görüşlerinin HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Boşanma davası açıldıktan sonra (dava devam ederken) oluşan olayların boşanma sebebi olarak kabul edilemeyeceği–
Velayetin kaldırılmasına ilişkin davanın sonucu beklenmeden hüküm tesisinin isabetsiz olduğu-
İştirak nafakasının artırılması talebine-
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması ve ortak hayatın çekilmez hâle gelmiş bulunması gerektiği- Evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime takdir hakkı tanımış olduğu- Evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olması durumunda, davacının kusuru daha ağır ise davalının açılan davaya itiraz hakkı bulunmaktaysa da, bu hakkın kötüye kullanılmaması gerektiği- İtiraz hakkının kötüye kullanılması halinde evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebileceği- Tanık beyanlarına göre davalı kadının eşine sürekli ağır sözlerle hakaret etmek suretiyle kusurlu olduğu, bu durumda TMK. mad. 166/1 davacının dava açmakta haklı olduğu- "Davacının başka bir kadınla olan ilişkisi yüzünden ailevi yükümlülüklerini yerine getirmediği, davalı kadının hakaretlerinin bu duruma tepki niteliğinde olduğu, geçimsizlikte ağır kusurun davacıda olduğu ve davalının davaya itirazının hakkın kötüye kullanımı niteliğinde olmadığı, hiç kimsenin de kendi kusurundan kaynaklanan nedenlerle kendisi lehine sonuçlar elde edemeyeceği" gerekçesiyle boşanma davasının reddine dair verilen yerel mahkeme kararının isabetsiz olduğu-
Annenin velayet görevlerini ağır suretle ihmal ettiği bu nedenle davalı annenin küçük üzerindeki velayetinin kaldırılmasına karar verildiği bu hususun taraflarca temyiz edilmeyip kesinleştiği anlaşılmış olup, davacı babanın küçüğe karşı yeterli ilgiyi göstermediğine ya da ona karşı olan yükümlülüklerini ağır bir biçimde savsakladığına dair yeterli delil bulunmadığı gibi davacı babanın küçüğü sahiplendiği halde velayetinin davacı babaya verilmesine yönelik talebin reddi ile velayetinin kaldırılması ve küçüğe vasi tayini için ihbarda bulunulmasına şeklinde karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Evlilik devam ettiği sürece ana ve babanın, velayeti birlikte kullanacağı öngörülmüş; anne ve babanın çocuğu velayetleri çerçevesinde temsil edeceği bu emredici kuralın ana ve baba tarafından çocuk adına açılacak tüm davalar yönünden de geçerli olacağı- Kural olarak eşlerin birlikte dava açmaları gerekir ise de, bunlardan birisi tarafından açılacak davaya diğer eşin sonradan icazetini bildirip olumlu iradesini ortaya koymasıyla velayetin birlikte kullanılması şartı gerçekleşmiş olacağından yeterli olacağı ancak diğer eşin katılımının veya rızasının sağlanamadığı takdirde davanın red edilmesi gerektiği-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.