Toplanan delillerden; davalı kocanın davacı eşine karşı fiziksel şiddete başvurduğunun, onu ortak konuttan kovduğunun ve eşine hakaret ettiğinin; buna karşılık davacı kadının da güven sarsıcı davranışlar içine girdiğinin, birlik görevlerini ihmal ettiğinin ve kocasına hakaret ettiğinin anlaşıldığı, gerçekleşen bu durum karşısında, boşanmaya neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulünün gerekeceği, durum böyleyken, mahkemece davacının ağır kusurlu olduğunun kabulünün ve bu kusur belirlemesi nedeniyle Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesindeki kusurluluğa ilişkin koşulun gerçekleşmediği gerekçesiyle davacı kadının yoksulluk nafakası isteminin reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Eşine müteaddit defalar fiziki şiddet uyguladığı ve hakaret ettiği anlaşılan kocanın, eşine göre daha ağır kusurlu olduğunun kabul edilmesi ve buna bağlı olarak kadın yararına koşulları gerçekleştiğinden Türk Medeni Kanununun 174/1-2. maddeleri gereğince uygun miktarda maddi ve manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü ile davacı-karşı davalının bu taleplerinin reddedilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu-
Mahkemece, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında davalı-karşı davacı erkeğin ağır kusurlu olduğu kabul edilerek, tarafların boşanmalarına karar verilmiş ise de; davacı-karşı davalı kadının eşinin ailesini evde istemediğinin, eşine bağırdığının, asabi davranışlar gösterdiğinin, hakaret ettiğinin, eşine fiziksel şiddet uyguladığının, davalı-karşı davacı erkeğin ise; sürekli ailesinin yanına gittiğinin, eşini ailesine karşı koruyamadığının, "Ailemin dediklerini yapmazsan boşanırım" dediğinin, eşine fiziksel şiddet uyguladığının anlaşıldığı, gerçekleşen bu duruma göre, boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü gerekeceği- Boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu eş yararına maddi tazminata karar verilemeyeceği-
2. HD. 10.04.2017 T. E: 2015/26278, K: 4101-
Davacı asil (daha sonra istifa eden) vekiliyle birlikte duruşmaya katılarak mahkemeye adresini bildirmiş olduğundan, dava dilekçesinde bildirmiş olduğu adres ile önceki duruşmada bildirmiş olduğu adreslerin bilinen en son adres olma özelliğini kaybetmiş olduğu ve bu durumda gerekçeli kararın davacı-birleşen davalıya usule uygun şekilde tebliğ edildiğinden söz edilmesi mümkün olmadığı- Bölge Adliye Mahkemesince, davacı-birleşen davalı erkeğin istinaf isteminin süresinde olduğunun kabulü ile istinaf başvurusunun incelenmesi gerektiği-
Velayetin düzenlenmesinde asıl olanın çocukların üstün yararı ve menfaati olduğu, 4787 sayılı Aile Mahkemeleri'nin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun'un 5. maddesi gereğince Aile Mahkemesi bünyesinde bulunan psikolog, pedegog ve sosyal çalışmacıdan oluşan uzmanlardan, her iki ebeveyn ve çocukla görüşmek suretiyle inceleme ve rapor istenip, tarafların barınma, gelir, sosyal ve psikolojik durumlarına göre çocuğun sağlıklı gelişimi için velayeti üstlenmeye engel bir durumun bulunup bulunmadığı araştırılıp gerekirse idrak çağında olan çocuğun da velayet konusunda görüşü alınmak suretiyle velayet hakkında bir karar verilmesi gerekeceği-
Fazla çalışma ve genel tatil alacakları yönünden, davacı-karşı davalı haftada kaç saat fazla çalışma yaptığını ve hangi genel tatillerde çalıştığını belirleyebilmekte ise de hakimin hesaplanan miktardan hangi oranda takdiri indirim yapacağını bilebilecek durumda olmadığından fazla çalışma ve genel tatil alacakları belirsiz alacak ve tespit davasına konu edilebileceği - Kıdem, yıllık izin ücreti, ücret alacakları bakımından, talep içeriğinden açıkça anlaşıldığı üzere, davacı-karşı davalı çalışma süresini, ne kadar yıllık izin kullandığını, en son ödenen ücreti ve alması gerektiğini iddia ettiği aylık ücret miktarını belirleyebildiği, tazminat hesaplamasına esas alınacak aylık ücrete ek para veya parayla ölçülebilen sosyal menfaatleri de belirleyebilecek durumda olduğundan   kıdem, yıllık izin ücreti ve ücret alacakları yönünden hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddi gerektiği-
Toplanan delillerden; davalı-davacı kadının eşine ve eşinin akrabalarına hakaret ettiği, davacı-davalı kocanın da müşterek evi terk etmek suretiyle birlikte yaşamaktan kaçındığı anlaşıldığından bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabit olduğu ve boşanmaya karar verilmesi gerekeceği-
Davacı koca tarafından, Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesine dayalı olarak davalı kadın aleyhine boşanma davası açıldığı, bu davanın açıldığı tarihten sonraki bir yıl içerisinde, davalının ve ailesinin davacı ve ailesine yönelik olarak hakaret ve tehdit içeren eylemlerde bulundukları, bu eylemlerin Türk Medeni Kanununun 162.maddesinde düzenlenen "pek kötü veya onur kırıcı davranış" olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı gibi, bu eylemleri öğrenen davacı kocanın ilk boşanma davasının reddinin kesinleştiği tarihe kadar boşanma davası açmadığı gibi, davalı hakkındaki şikayetlerinden de vazgeçtiği ve bu maddedeki altı aylık hak düşürücü sürenin de geçtiğinden bahisle münhasıran Türk Medeni Kanununun 162.maddesine dayalı olarak açılan davanın reddi gerekeceği-
Gerekçe ve hüküm arasında yaratılan bu çelişki tek başına bozma sebebi oluşturduğu-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.