Nüfus kayıtlarındaki düzeltme istemine ilişkin davalarda, mahkemelerin hiç bir kuşku ve duraksamaya neden olmaksızın doğru sicil oluşturmak zorunluluğu bulunduğu gözetilerek, somut olayda mahkemece salt tarafların kabulleri ve tanık beyanları ile yetinilmeyip bu iddia ile ilgili olarak DNA testi yaptırılıp alınacak rapor da gözetilerek karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesinin doğru olmadığı-
Doğum tarihinin düzeltilmesi davalarında tam teşekküllü hastaneye gönderilerek rapor alınmasının gerekeceği, kişinin nüfus kaydının sağlık kurulu raporu doğrultusunda değiştirilmesinin gerektiği-
Bir kadının iki ay içinde iki kez doğum yapmasının tıbben mümkün olmadığı ve hakimin, nüfus kayıtlarında düzeltme yaparken bu kayıtların diğerleri ile çelişik olmamasına özen göstermesi gerektiği, böyle bir sonucu doğuracak kararlar vermemesi gerektiği-
Küçüklerin doğum tarihlerinin düzeltilmesine ilişkin davalarda kemik grafili heyet raporu alınmasının mümkün olduğu-
Hakimin, nüfus kayıtlarında düzeltme yapılmasına karar verirken, bu kayıtlar arasında çelişki meydana getirmemek ve hayatın olağan akışına ters düşecek durumlara yol açmamaya özen göstermek zorunda olduğu-
Mükerrer nüfus kayıtlarında –ilke olarak– sonraki kaydın mükerrer sayılıp iptali gerekeceği, ancak kayıt sahibinin evlenme, askere gitme gibi işlemleri yaptırdığı kaydın sonraki kayıt olması halinde,bu kaydın iptal edilemeyeceği–
Nüfus kayıt düzeltme davalarında herhangi bir hak düşürücü süre bulunmadığı- Adli Tıp Kurumundan alınan DNA testi sonuçları ile davacının iddiaların doğrulandığı gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Soyadı Kanunu’nun 4/2. maddesinin “evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği soyadı alır” şeklindeki birinci cümlesinin Anayasa Mahkemesinin 08.12.2011 gün ve 2010/119 E., 2011/165 K. sayılı kararı ile iptal edildiği, ancak TMK.’nın 321. maddesinde yer alan “Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin soyadını taşır.” hükmü nedeniyle, Soyadı Kanunu mad. 4 ile getirilen kuralın günümüzde sadece bazı istisnai durumlarda uygulanabileceği, evlilik içinde doğan çocuğun babasının (ailenin) soyadını alacağına dair düzenlemenin emredici olduğu, boşanma veya ölüm üzerine velayetin annede olmasının soyadında herhangi bir değişikliğe sebep olamayacağı; o halde velayete sahip ana dahi bu hakka dayanarak kişiye sıkı sıkıya bağlı kişilik haklarıyla ilgili çocuğun soyadının değiştirilmesi davasını açamayacağı-
Türk Medeni Kanunu’nun 303/4. maddesinde düzenlenen ”Bir yıllık süre geçtikten sonra gecikmeyi haklı kılan sebepler varsa, sebebin ortadan kalkmasından başlayarak bir ay içinde dava açılabilir.” hükmünün Anayasa Mahkemesi’nin 2011-116 Esas 2012-39 Karar ve 15.03.2012 tarihli kararı ile iptali kararı

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.