Dava konusu taşınmaz 07.10.1940 tarihinde kadastroya tabi tutulmuş kadastro tutanağı şerhsiz olarak 07.10.1940 tarihinde kesinleşmiş olup; davacı vakıf şerhinin tapulamadan önceki ilk tedavül kayıtlarında bulunduğu iddiasıyla, vakıf şerhinin tapu siciline işlenmesi için davasını 27.06.2001 tarihinde açmış olduğundan 3402 sayılı Yasa ile öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre geçtiğine göre, vakıf şerhinin sicile yazılması isteğinin yerel mahkemece reddinin yerinde olduğu-
Ecrimisil olarak alınması gereken paranın “kira parası” adı altında alınmış veya ödenmiş olmasının, taraflar arasındaki kira sözleşmesinin yenilendiği anlamına gelmeyeceği- Hazine, Vakıflar Genel Müdürlüğü, İl Özel İdareleri ve Belediyeler dışındaki diğer kamu kuruluşlarına ait kiralanan taşınmaz 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun Konut ve Çatılı İşyeri Kiraları hükümlerine tabi bir yer ise, kiraya verme 2886 s. Devlet İhale Kanununa tabi olsa da bu taşınmazlar hakkında da Türk Borçlar Kanunu'nun Konut ve Çatılı İşyeri Kiralarına ilişkin hükümlerinin uygulanacağı- Sözleşme süre sonunda Türk Borçlar Kanunu'nun 347/1. maddesi uyarınca kiracı tarafından feshedilmedikçe aynı şartlarla bir yıl uzatılmış sayılacağından ancak Türk Borçlar Kanunu'nun Konut ve Çatılı İşyeri Kiralarına ilişkin tahliye sebeplerine dayanılmak koşuluyla kiralanan taşınmazların tahliyelerinin sağlanabileceği- Kiralanan taşınmaz Konut ve Çatılı İşyerleri Kirasına tabi olup 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nda fesih ve tahliye sebepleri sınırlı şekilde gösterilmiş olup, kiraya verenin bu sebeplerden birine dayanmadan tek yanlı olarak sözleşmeyi feshedip tahliye isteme hakkının bulunmadığı-
Gerek davacı kurum müfettişinin gerekse bilirkişinin saptamalarına göre, ekonomik zafiyet içinde bulunan vakfın verimli bir şekilde faaliyette bulunmamasının yeterli malvarlığı olmadığından kaynaklandığı aşikar olup mahkemece vakfın sona erdiğinin tespitine karar verilmesi gerekirken, davanın reddedilmiş olmasının isabetsiz olacağı-
İntifa haklarının (tevliyet, sükna ve gaile) tespit ve tahsili için mülhak vakıflar aleyhine açılacak davalarda yetkili mahkeme, vakfın yerleşim yeri (kurulduğu yer); mazbut vakıflar da ise bunlar Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yönetilmekte olup yerleşim yeri ile bir ilgilerinin kalmadığından ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün yerleşim yeri de Ankara bulunduğundan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 9. maddesi de dikkate alınarak Ankara Mahkemeleri yetkili olduğu-
Dava konusu taşınmaz, her ne kadar 2886 s. Kanun gereğince ihale ile kiraya verilmişse de, sözleşme tarihi itibariyle davalı kuruma ait taşınmazlara uygulanabilme olanağının bulunmadığı ve bu nedenle taraflar arasındaki ...2014 başlangıç tarihli kira sözleşmesinin ya tarafların birbirine uygun fesih bildirimi ile ya mahkeme kararı ile ya da kiralananın yok olması ile sona ereceği- Dava konusu taşınmaz çatılı işyeri vasfında olduğundan, kiraya verenin süre bitimi nedeniyle kira sözleşmesini sona erdiremeyeceği- Konut ve çatılı iş yerleri kira sözleşmesinin, TBK. mad. 347/1 uyarınca, aynı şartlarla birer yıl uzamış sayılacağı- Konut ve çatılı iş yeri kiralarının tahliyesi için TBK. 339 vd. maddelerinde belirtilen nedenlere dayanılarak davanın açılması gerektiği- Taraflar arasındaki kira ilişkisinde 2886 s. K. mad. 75 uygulanamayacağından davacının fuzuli şagil olarak kabul edilemeyeceği- Taraflar arasında imzalanan ...2014 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile kiralananda davacının kiracılık sıfatı başlamış olup, çatılı işyerinde kira süresinin bitimi ile sözleşme kendiliğinden sona ermeyeceğinden, ...2016 tarihli sözleşme imzalandığında da davacının kiracılık sıfatı devam ettiği ve bu nedenle, davacıdan kira sözleşmesi uyarınca, cezai şart talep edilmesinin yasaya uygun olmadığı-
Vakıflar hukukunda uzman yeni bir bilirkişi kurulu oluşturulup alınacak bilirkişi raporu doğrultusunda bir karar verilmesi gerekirken, somut olayda galle almaya hak kazanılmasına ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren 5 yıl içinde gerekli başvuruyu yapmış bulunan davacılara uygulanma olanağı bulunmayan 6111 Sayılı Yasa ile getirilen değişiklik uyarınca hak düşürücü sürenin geçirilmesi gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı-
Bir taşınmaz malın malikinden izin alınmadan ve herhangi bir geçerli nedene dayanmadan işgal edilmesi halinin haksız fiil olduğu, haksız fiilin vukuu halinde bu eylem mal sahibinin bir zarar görmesi sonucunu doğurmuş ise, işgal edenin bu zararının ödemesi gerekeceği, hal böyle olunca, davaya konu yeri işgal eden kişi aleyhine açılan davaya devam edilerek tespit edilecek uygun bir tazminata hükmedilmesi gerekirken daha önce elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası açılan yer hakkında ikinci kez ecrimisil davası açılamayacağı, idarenin tahliye ettirme ya da kira sözleşmesi yapma yetkisini kullanması gerektiğinden bahisle davanın reddinde isabet görülmeyeceği-
Dava konusu taşınmazların mutasarrıflarına vakıf malının kuru mülkiyetinin geçip geçmediği, buradan varılacak sonuca göre mutasarrıfın mirasçı bırakmadan ölmesi durumunda taşınmazın mülkiyetinin Hazine adına tescil edilip edilemeyeceği- Özel Dairenin ikinci bozma kararı önceki bozma kararını ortadan kaldıracak nitelikte olduğundan mahkemece verilen son kararın temyiz inceleme görevinin Özel Daireye değil, Hukuk Genel Kuruluna ait olduğu- 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 429 uncu maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hükmün usulü kazanılmış hakkın istisnasını teşkil etmesi nedeniyle davalı yararına usulü kazanılmış hak doğduğundan söz edilemeyeceği- Dava konusu taşınmazların mutasarrıfları adına tescil edildikleri ve mutasarrıfların bila varis olarak ölü veya meçhul olduğunun tespit edildiği tarih itibariyle bu kişilerce taviz bedelinin ödenerek taşınmazların maliki olduğu hususu dosya kapsamı ile sabit olmadığından, dava konusu taşınmazların 2762 sayılı Kanun’un tasfiye hükümlerinin işlemesinden önce kuru mülkiyetinin mutasarrıfa geçtiği ve mutasarrıfın tam malik sıfatını kazandığının söylenemeyeceği- 2762 sayılı Kanun’un 29 uncu maddesinde açıklanan koşullar gerçekleşmeden mirasçı bırakmaksızın ölen mutasarrıflar, malik olamayacağı gibi tasarruf hakkı dahi sona ereceğinden taşınmazın mülkiyetinin Hazineye geçtiğinin de ileri sürülemeyeceği-
Y.in kesin olmadığı davalarda, davalı süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkemenin yetkili hale geleceği, hakimin doğrudan (re'sen) yetkisizlik kararı veremeyeceği-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.