Taraflar arasında sahih bir ortaklık ilişkisinin kurulmadığından, davalı şirketlerin ve yetkililerinin, primli pay senedi çıkarma yetkisi olmaksızın, nominal değerin üzerindeki bedel üzerinden "hisse devir ve kabul sözleşmesi" adlı belge ile yüksek kâr vaadi ve istenildiği zaman para iadesi vaadi ile şeklen ortak görünen gerçek kişilerin iradesini fesada uğratma yönündeki haksız eylemlerinden ötürü, davacının zararından davalı şirketlerin haksız fiil hükümleri çerçevesinde sorumlu olduğu- Dava dilekçesinde yabancı para cinsinden ödenmesini talep ettiği tutara tahsil tarihinden itibaren faiz talebinde bulunmuş ise de, bozma ilamından önceki dosya ile yapılan yargılamada dava tarihinden itibaren faize hükmedildiği, davacı tarafından bu hususun temyiz edilmediği ve bu durumun davalılar lehine usuli kazanılmış hak oluşturduğundan bu sebeple kabul edilen tutara dava tarihinden itibaren faize hükmedildiği- 7194 sayılı Kanun’a eklenen geçici 4. maddesinde belirtilen "pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar" ibaresi dikkate alındığında SPK yazı cevabından davalı şirketlerin pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan halka açık ortaklık statüsünde olduğu, ancak söz konusu şirketlerin paylarının borsada işlem görmediği, davalı şirketlerin bu kanun kapsamına girmediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-
3. HD. 01.03.2016 T. E: 2015/14019, K: 2870-
Aynı takibe ilişkin olarak alacaklının ikame ettiği itirazın iptali davasında verilen hüküm ile buna dayanak takipte istenilip itirazın iptali davasının müddeabihinin içinde yer alan "işleyecek faiz miktarına" ilişkin menfi tespit istemli davanın dayanağı olan olay ve olgular aynı olduğundan ve işleyecek faiz oranı, itirazın iptali davasında verilen karar ile kesinleştiğinden, bu miktarın başka bir mahkemede menfi tespit istemiyle yeniden tartışılmasının kesin hüküm nedeniyle mümkün olmadığı- "Menfi tespit davasının "hukuki yarara" ilişkin dava şartı yokluğundan reddedilmesi gerektiği ve direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulmasının yerinde olacağı" şeklindeki görüş ile; "Ödeme emrinde açıkça işleyecek faize itiraz edilmemiş olması nedeniyle itirazın iptali davasını gören mahkemece bu hususa girilerek hüküm tesisinin mümkün olmadığı, işleyecek faizin bu yönde ödeme emrine süresinde yapılmış bir itiraz olmadığından takip hukuku anlamında kesinleştiği ancak bu durumun maddi anlamda kesin hüküm kavramı içerisinde değerlendirilemeyeceği, borçlunun takipte kesinleşen faizle ilgili menfi tespit davası açmasında hukuki yararının bulunduğu" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Şikayetçinin hem şikayet edilenlerin alacağının esas ve miktarına hem de sıra cetvelindeki sıraya itiraz etmesi halinde,görevli mahkemenin genel mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemelerinin olduğu-
Davalı borçlu itiraz dilekçesi ile kabul ettiği kısma ilişkin olarak icra dosyasına ödeme yaptığı ve davalı borçlu tarafından ödeme emrinin tebliğinden itibaren yasal otuz günlük süre içerisinde olacak şekilde “Nisan Ofis Kirası” açıklaması ile ödeme yapıldığı, davacının takip ile kira alacağı ile birlikte kira farkı alacağının da tahsili talep ettiği olayda, raporda eksik ödeme 10.487,00 TL olarak gösterilmiş ise de, bilirkişi tarafından talep edilen dönemler ile itiraza uğrayan alacak kısmı ile sınırlı olarak inceleme yapılması gerekirken sözleşmenin başından itibaren hesap yapılmasının hatalı olduğu- Dava tarihinden önce yapılan ödemelerin de gözardı edildiği, bu haliyle bilirkişi raporunun hüküm kurmaya yeterli olmadığı- Mahkemece, takip talebi ile istenilen alacak kalemleri göz önünde bulundurularak alacak miktarının belirlenmesi, davalı tarafın 2 aylık ödemelerinin hangi ay kira ödemesi kabul edildiğinin davacıdan açıklattırılması ve davalının ödeme emrinin tebliğinden itibaren yasal süre içerisinde ve dava tarihinden önce yaptığı ödemeler ve itirazın kısmi olduğu değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
İcra mahkemesine yapılan şikayet tarihinden sonra, icra dosyasında icra müdürlüğünce yeniden dosya hesabının yapıldığı- Mahkemece, konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği-
İtirazın iptali davası bozma kararına uyularak-
Sözleşmenin kurulmasına yönelik bir unsur olan vade farkının , ifa aşaması ile ilgili olağan (mutad) unsurları taşıyan fatura kapsamına alınmasının, ifa aşamasında ileri sürülse bile sözleşmeyi değiştiren ve karşı tarafın durumunu ağırlaştıran nitelik taşıdığından, faturanın olağan (mutad) unsurlarından birisi olduğunun kabulünün olanaklı olmayacağı, ayrıca, fatura bir sözleşme olmadığı gibi, faturanın olağan (mutad) unsurlarından olmayan vade farkına ilişkin kayda itiraz edilmemiş olmasının da faturayı sözleşme haline getirmeyeceği, bu nedenle; davacının, vade farkı talebi açısından Türk Ticaret Kanunu’nun 23/2 maddesindeki [şimdi; Yeni TTK. mad. 21/(2)] “sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde bu durumun sadece fatura münderecatının kesinleşmesi sonucunu doğurup vade farkının davalı yanca kabul edildiği ve istenebileceği anlamına gelmeyeceğine” ilişkin karineden yararlanamayacağı-
Taraflar arasındaki itirazın iptali davası-
Davaya konu, davalıdan istenen aidat miktarı ve faiz oranı genel kurul kararları ile belirlendiğinden ve genel kurul kararları da sözleşme niteliğinde olduğundan, davalı ortaktan aidat borcunu geç ödemesinden dolayı istenebilecek azami faiz oranı TBK'nın 120/2. maddesinde düzenlenmiş yılık temerrüt faiz oranı olup, davacı kooperatifin genel kurullarında kabul edilmiş temerrüt faiz oranının, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuata yani 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'un 2/1. maddesine göre belirlenen yasal faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamayacağı-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.