İtirazın iptali istemine ilişkin davada, davalı taşınmazda kendisinin de paydaş olduğunu, intifadan men koşulunun oluşmadığını savunmuş olup, gaip olan kişiler için intifadan men koşulunun aranmasına gerek bulunmadığı-
Davacı tarafça, dava dilekçesi ile takibe konu senet dışında, takibe konu edilmeyen ve davalı tarafın elinde bulunduğu belirtilen diğer iki senedin de bedelsiz kaldığı, bu senetlerden dolayı da borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi talep edilmesine ve mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verilmesine rağmen, mahkemece, sadece takip konusu senedin bedelsiz kaldığının ve bu senet nedeniyle davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilip, diğer iki senet yönünden olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesinin hatalı olduğu-
Somut olayda, borçlunun başvurusu İİK'nun 170. maddesi kapsamında imzaya itiraz niteliğinde olup, kabulü halinde takibin durdurulmasına karar verilmesi gerekirken, takibin iptaline hükmedilmesi isabetsiz olduğu-
Kambiyo senedine dayalı olarak icra takibinde bulunabilmek için "yetkili hamil" olmanın olduğu "haklı hamil" olmak gerekmediği; bir kambiyo senedinde önceki cirantalar ya da keşideci adına atılan imzaların sıhhatsiz olmasının, borçlu (ciranta)nın kendi imzasının doğurduğu sorumluluğu ortadan kaldırmayacağı-
Birinci haciz ihbarnamesine süresinde itiraz ettiği halde kendisine ikinci haciz ihbarnamesi gönderilmiş olan üçüncü kişinin, bu ihbarnamenin iptalini istemekte hukuki yararının bulunduğu–
İstihkak davasına konu mahcuz yönünden verilen takibin durdurulması kararının fiilen uygulanıp uygulanmadığına dair, İcra Müdürlüğü kararının temin edilip eklenmesinden sonra gönderilmesi için dosyanın mahalline geri çevrilmesi üzerine İcra Müdürlüğü tarafından 28/03/2016 tarihli cevabi yazıda teminat karşılığı tedbir kararının uygulanarak takibin durdurulmasına karar verildiğinin bildirilmiş olması da dikkate alındığında, İİK'nun 97/13 maddesi gereğince bu dava nedeniyle davacı 3. kişinin tutumu sonucu alacaklının alacağının tahsili geciktiğinden, davanın reddi nedeniyle alacaklı yararına % 20 tazminata hükmedilmesi gerekeceği-
Davalı banka hakkındaki ihtiyati tedbir isteminin bankanın çeki kötüniyetle devralındığının delillendirilememesi nedeniyle reddine karar verilmesi gerekeceği-
İİK’nun 128/a-2. maddesinde düzenlenen 2 yıllık sürenin, 7226 sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesinde yer alan durma hükümlerine tabi olmadığı nazara alınarak, kesinleşen kıymet takdirinin yapıldığı tarihten itibaren iki yıldan fazla süre geçtikten sonra ihale gerçekleştirildiğinden ve bu hususun kamu düzeni nedeniyle re'sen gözetilmesi gerektiğinden Bölge Adliye Mahkemesince taşınmaz ihalesinin feshine karar verilmesi yerine yazılı şekilde hüküm tesisinin isabetsiz olduğu-
Bölge Adliye Mahkemesince, alacaklılar vekili tarafından sunulan cevap dilekçesinde yazılı olan “...davacı tarafından her ne kadar malın teslim edilmediği iddia edilse de malın teslim edilmediğine dair hiçbir belge sunulmadığı...” beyanına göre dava konusu senedin veriliş amacının araç satışı olduğu, aracın devrinin yapılıp yapılmadığının ihtilaflı olması karşısında senedin, kayıtsız şartsız muayyen bir bedeli ödeme vaadini içermediğinden kambiyo vasfı taşımayacağı kabul edilerek karar verilmiş ise de; senedin üzerinde, araç satımına ilişkin olduğuna dair hiçbir ibarenin bulunmadığı, bu konuda taraflar arasında sözleşme düzenlendiğine dair bir belgenin borçlu tarafından sunulmadığı, alacaklı vekilinin beyanının genel kuraları açıklamaya yönelik olup, somut ticari ilişkinin kabulü yönünde bir anlam içermediği anlaşıldığından İlk Derece Mahkeme kararının kaldırılarak itirazın kabulü ile takibin durdurulmasına karar verilmesinin doğru olmadığı-
HMK'nun 209. maddesi, "imzası inkar edilen senet yönünden" düzenlenmiş olup, senetteki imza hususunda davacı yanın inkarı bulunmayıp, senedin içerik olarak sahteliği iddia olunmakla; HMK'nun 209. maddesi değil, İİK'nun 72/3. maddesi koşullarının aranacağı ve bu koşullara göre varsa ihtiyati tedbir verilebileceğinden bu nedenle davacı yanın istinaf başvurusunun yerinde görülmediği- Adli yardımdan yararlanabilme koşulları, yoksulluk ve haklılık olup; yoksulluk, tamamen fakr-u zaruret içinde bulunmak şeklinde anlaşılmamalı, kendisi ve ailesinin normal geçimini sağlayacak kadar mal ve haklara veya gelire sahip olan bir kişinin, açmak zorunda kaldığı bir dava veya kendisine karşı açılan bir dava sebebiyle yapmak zorunda kalacağı harcamaları, kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zora düşürmeksizin karşılama gücünden yoksun olan kişilerin de adli yardımdan yararlanmalarını icap edeceği- Haklılık koşulunun varlığı konusunda ise yaklaşık ispat ölçüsünde hâkimde bir kanaatin oluşması gerektiği- Talepte bulunan kişinin baştan açıkça haksız görülmüyor olması da, adli yardımın koşulu olan haklılığın ispatı için yeterli sayılabileceği- Geçici hukukî koruma taleplerinde de adli yardımdan yaralanılabileceği- Bazen dava açılmadan önce talep edilmesi gereken ihtiyatî haciz ve ihtiyatî tedbir gibi geçici hukukî korumalarda özellikle teminatların oldukça yüksek meblağlara ulaşabileceği göz önüne alındığında, bu teminatı ve diğer yargılama giderlerini ödemek zorunda kalacak olan kişilere, haklı oldukları yolunda hâkimde kanaat uyandırmaları hâlinde, adli yardım sayesinde, tüm giderlerden geçici olarak muafiyet tanınması, etkin bir hukukî korumanın gerçekleşmesine önemli ölçüde hizmet edeceği gerekçesiyle ve yine HMK'nun 85. maddesinde de benzer bir düzenleme bulunduğundan, adli yardım talebinin kabul edilmesi nedeni ile HMK'nun 335. maddesi uyarınca teminatın da adli yardım kapsamında olduğunun kabulünün gerektiği-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.