Borçlular tarafından ödeme belgesi olduğu iddia edilen belgelerde takip konusu senede herhangi bir atıf bulunmadığına ve alacaklının da bu yönde kabulü olmadığına göre, borca itirazın İİK'nun 169/a maddesine göre usulünce ispatlandğı sonucuna varılamayacağı, kural olarak açık bir anlaşma olmaksızın salt yeni bir senet düzenlenmesinin yenileme (tecdit) anlamına gelmeyeceği, borçlulara verilen çek ile takip dayanağı senedin iadesi yada hükümsüzlüğü de öngörülmediğinden takip konusu borcun yenilenmesinin söz konusu olamayacağı-
Maaş üzerine konulan haciz nedeniyle, her ay maaştan kesilerek gönderilen paraların, icra dosyasına gelmesi ve alacaklı tarafından alınması, icra takip işlemi niteliğinde olmadığından, zamanaşımını kesmeyeceği-
İİK.'nin 50. maddesi göndermesi ile icra takipleri hakkında da uygulanması gereken, HMK.'nin 20. maddesi gereğince; görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi ve taraflardan birinin, bu karar süresi içinde kanun yoluna başvurmaması sonucu, kararın kesinleşmesi halinde, kararın kesinleştiği tarihten, kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak 'dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini' talep etmesi gerekeceği- Aksi takdirde, bu mahkemece 'davanın açılmamış sayılmasına' karar verileceği- Aynı kuralın, takip hukukunda da geçerli olduğu-
Borçlu şirket ile alacaklı banka tacir olduğundan, takibe konu bonoda yer alan yetki (kaydının) sözleşmesinin geçerli olduğu-
Borçluya örnek 10 numaralı ödeme emrinin tebliğ edildiği ve ödemenin yapıldığı tarih dikkate alındığında, belirtilen ödeme tarihi itibarı ile İİK. mad. 168/2'de öngörülen on günlük süre geçmediğinden, ihtiyati hacizlerin icrai hacze dönüşmemiş olacağı ve ödeme emrinin tebliğinden sonra ve fakat takibin ve ihtiyati hacizlerin kesin hacze dönüşmediği dönemde, haciz safhasına geçildiği kabul edilemeyeceğine göre; yapılan ödemeler sebebi ile % 4,55 oranında tahsil harcı alınması gerektiği-
Takibe konu senette yer alan imzaya itiraz edilmesi durumunda, "imzanın borçluya ait olduğunu" kanıtlama külfetinin alacaklıya ait olduğunun gözetilmesi ve ispat yükünü ters çevirecek bir uygulamaya gidilmemesi gerektiği- Takibe dayanak bono üzerinde yaptırılan imza incelemesi sonucunda, “imzanın, borçlu şirketin yetkilisinin eli ürünü olmadığının tespit edildiğinin bildirildiği’, anılan rapora alacaklı vekili tarafından itiz edilerek vekaletnamede yer alan borçlu imzasının mukayese alınarak yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasının talep edildiği görüldüğünden, mahkemece ispat yükünün alacaklıda olduğu kuralı nazara alınarak alacaklı tarafından ibraz edilen vekaletnamenin mukayeseye esas alınmak üzere usulünce yeniden rapor alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Borçlu takibe konu bonoda yazılı miktarı kısmen kabul ettiğinden İİK'nun 170/a-son fıkrası uyarınca aynı maddenin 2. fıkrası hükmünün uygulanamayacağı, mahkemece, İİK'nun 170/a-son maddesi gereğince takibin iptali mümkün olmadığından, çek bedelinin tahrifattan önce yazılmış olan şekli ile kabul edilip, borca kısmi itirazın kabulü ile takibin 25.000 TL'sını aşan kısmı yönünden İİK'nun 169-a/5. maddesi gereğince durdurulmasına karar verilmesi gerekirken, çekin süresinde bankaya ibraz edilmemesi nedeni ile takibin tümden iptali yönünde hüküm tesisinin isabetsiz olduğu-
Yetki itirazında bulunan borçlunun daha sonra «ibra» def’inde bulunamayacağı–
İhtiyati haciz kararına dayalı takip konusu senet için, ihtiyati haciz kararı daha sonra kaldırılmış olmadıkça, kararı veren mahkemenin bulunduğu yerdeki icra dairesinde de yapılabileceği-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.