Davacının torununu görmek ve onunla uygun kişisel ilişki kurmak, torun sevgisini tatmak ve çocuğa da bu sevgiyi vermek hakkı olup, davacının bu hakkını amacına aykırı kullanacağına dair dosyada bir delil de bulunmadığından davacı ile torunu arasında uygun kişisel ilişki tesisine karar verilmesinin gerekeceği-
Olağanüstü haller mevcutsa, çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde çocuk ile kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkı diğer kişilere özellikle de hısımlara tanınabilir; ancak; kişisel ilişki kurulmak istenen küçüğün anne ve babası evli ve sağ olduğu halde husumet sadece çocuğun annesine yö­neltilmiş, babası davalı olarak gösterilmemiş­ olduğundan velayet hakkı sahiplerinden babanın da davaya dahili ile onun göstereceği kanıtlar toplanmadan eksik hasımla karar verilemeyeceği-
Davacı tanıklarının anlatımlarında geçen olaylardan sonra, evlilik birliğinin uzun süre birlikte sürdürüldüğü ve davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde davalıdan kaynaklanan başka bir olay da kanıtlanmış olup, davacı kadının manevi tazminat isteminin reddedilmesi gerektiği- Velayet kendine verilmeyen eş ile çocuklar arasında kişisel ilişki kurulurken; ana/babalık duygusunun tatmin edilmesi ile çocuğun fikri, bedeni ve ahlaki gelişimini sağlayıcı nitelikte olmasına özen gösterilmesi gerektiğinden; 4 yaşındaki çocuğun baba yanında hafta sonları ve dini bayramlarda kurulan ilişki zamanlarında yatıya da kalacak şekilde uygun kişisel ilişki tesis edilmesi gerektiği- Ziynet alacağına ilişkin dava reddedildiği halde,davada kendisini vekil ile temsil ettiren davalı yararına ziynet alacağına yönelik dava yönünden vekalet ücreti takdir edilmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğu- 
Davacı kadının süresinde bildirmediği tanıklarının beyanlarının kusur belirlemesinde dikkate alınamayacağı, bu durumda mahkemece, davacı yanca usulüne uygun şekilde süresinde ileri sürülmeyen tanık beyanları esas alınarak davalı erkeğe kusur yüklenilmesinin doğru olmadığı-
Çocuk teslimine ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilamların kesinleşmedikçe icra edilemeyeceği, kişisel ilişkinin kaldırılması kararının da aynı şekilde kesinleşmeden infaz edilemeyeceği-
Soyadı Kanunu’nun 4/2. maddesinin “evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği soyadı alır” şeklindeki birinci cümlesinin Anayasa Mahkemesinin 08.12.2011 gün ve 2010/119 E., 2011/165 K. sayılı kararı ile iptal edildiği, ancak TMK.’nın 321. maddesinde yer alan “Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin soyadını taşır.” hükmü nedeniyle, Soyadı Kanunu mad. 4 ile getirilen kuralın günümüzde sadece bazı istisnai durumlarda uygulanabileceği, evlilik içinde doğan çocuğun babasının (ailenin) soyadını alacağına dair düzenlemenin emredici olduğu, boşanma veya ölüm üzerine velayetin annede olmasının soyadında herhangi bir değişikliğe sebep olamayacağı; o halde velayete sahip ana dahi bu hakka dayanarak kişiye sıkı sıkıya bağlı kişilik haklarıyla ilgili çocuğun soyadının değiştirilmesi davasını açamayacağı-
Velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde ana babadan kaynaklanan özelliklerin de dikkate alınması gerektiği, TMK. mad. 324 hükmü ile dosya arasındaki icra dosyaları ve davalı hakkında çocuk teslimine muhalefet etmekten dolayı uygulanan yaptırım bir arada düşünüldüğünde, davalı annenin çocuğun babayla kişisel ilişki hakkını sürekli olarak engellediği, bundan dolayı hakkında çocuk teslimine muhalefet etmekten yaptırım uygulandığı, bu suretle TMK’nın 324. maddesinde yer alan yükümlülüğüne aykırı davrandığı, bu durumda davalı annenin sekiz yaşındaki müşterek çocuğun gelişimi için önemli olmasına rağmen babası ile görüşmesini engelleyerek, velayet hakkını kötüye kullandığı hususunun kanıtlandığı ve müşterek çocuğun velayetinin davalı anneden alınarak davacı babaya verilmesi gerektiği-
Çocuğun velayeti anneden alınıp babaya verildiğinden, anne ile çocuğun kişisel ilişkisinin de düzenlenmesi gerektiği-
Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü ora­nında katılmak zorunda olduğu; ayrıca adına kayıtlı men­kul ya da gayrimenkulu olmasa dahi; iştirak nafa­kasına hükmedildiği tarihten itibaren paranın alım gücünün düşmesi, çocukların bakım yükümlülüğünün devam etmesi ve çocukların ihtiyaçlarının artması nedeniyle hükmedilen iştirak nafakasının uygun bir miktarda arttırılması gerekeceği-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.