Hakimin, boşanma veye ayrılık davasının devamı süresince, gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına geçimine, malların yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden almak zorunda olduğu- Tarafların ekonomik ve sosyal durumları da gözetilerek dava tarihinden geçerli olmak üzere davalı kadın yanında bulunan müşterek çocuklar için davalı kadın yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesinin gerektiği- Fiili ayrılık tarihinden beri davalı anne ile birlikte kaldıkları anlaşılan çocuklardan D. ve İ.nur'un idrak çağında bulundukları dikkate alınarak dinlenmeleri, gerektiğinde uzman görüşüne de başvurularak tüm delilerin birlikte değerlendirilip gerçekleşecek sonucu uyarınca her üç çocuğun da velayeti hakkında bir karar verilmesinin gerektiği-
«Tarafların üç yılı aşkın süreden beri bir araya gelmediklerini» belirten davalı vekilinin bu beyanı karşısında, «üç yıllık fiili ayrılık» koşulunun gerçekleştiğinin kabul edilmesi gerekeceği–
Anlaşmanın diğer tarafı olan eşin hüküm kesinleşinceye kadar anlaşma iradesinden dönmesini engelleyici yasal bir hüküm bulunmadığından, anlaşmalı boşanma kararı verildikten sonra hükmün temyiz edilmesi halinde, taraflara iddia ve savunmalarını bildirmesi ve delillerini sunması için imkân verilerek davaya "çekişmeli boşanma" olarak davaya devam edilmesi gerektiği-
Erkeğin eşine fiziksel şiddet uyguladığı, evlilik süresince eşini aldattığı, hakaret ettiği, evlilik birliğinde olması gereken saygıyı ve sadakati eşine göstermediği, ayrılık döneminde eşine ekonomik şiddet uyguladığı, buna karşılık kadının da fiili ayrılık döneminde sadakat yükümlülüğünü ihlâl ettiği, eşine sürekli ağır hakaretler ettiği, kavgacı ve agresif davranışlarda bulunduğu uyuşmazlıkta, tarafların kusurlu davranışları karşılaştırıldığında, eşlerin "eşit kusurlu" oldukları- "Kusurların sayısı ve niteliği itibarıyla erkek eşin daha fazla kusurlu olduğu, Özel Daire ile mahkeme arasında kusurların neler olduğu ve niteliği konusunda uyuşmazlık bulunmadığı için direnme kararının temyiz incelemesi sırasında vakıalara ilişkin yeni bir delil değerlendirmesi ile yeni bir kusur eklenmesi mümkün olmadığı, kadın eş yararına tazminat ödenmesine karar verilmesi gerektiği" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Terk sebebi ile açılan boşanma davalarında anlaşmalı boşanma kararı verilemeyeceği–
Davalının boşandıktan sonra boşandığı eşinin soyadını taşımasına izin verilmesine ilişkin istemi (TMK md. 173/2) boşanmanın fer'i (eki) niteliğinde olmayıp, bağımsız bir talep olup; davalı kadının bu yönde harcı yatırılmak suretiyle açılmış bir davası ya da karşı davası bulunmadığından davalının bu talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına şeklinde hüküm kurulması gerekeceği-
Davacı-karşı davalı eş (kadın) annesinden gelen para ile aracın kredi borcunu kapattığı ve bu paranın, aracın borcu ve kadın eşin kişisel malı olduğu-
Uyuşmazlığa konu edilen eşyaların iddia ve savunmalar doğrultusunda alım tarihleri ve nitelikleri ile yıpranma durumları, parasal değer taşıyıp taşımadıkları ve miadlarının dolup dolmadığı hususlarının belirlenerek karar verilmesi gerekeceği-
Davalı kadının hiçbir kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle reddedilen davanın kesinleşmesinden sonra taraflar bir araya gelmemiş, kadından kaynaklanan yeni kusurlu davranış kanıtlanamamış, retle sonuçlanan ilk davayı açmak suretiyle boşanma nedeni yaratan ve fiili ayrılık döneminde başka bir kadınla yaşamak suretiyle sadakatsiz davranışlar içerisine giren davacı koca tamamen kusurlu olup davalı-davacı kadının maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği-
HMK m. 341/2 kapsamında direnme kararının verildiği tarihi itibariyle miktar yönünden kesinlik sınırının tespitinde, (m. 362/1-a'nın değil) m. 341/2'nin uygulanması gerektiği- Kanun yolu başvuru sınırlarının, başvurulacak kanun yoluna göre değil kararı veren mahkemeye göre belirlenmesi gerektiği- "Yargıtay bozma ilâmına karşı gerek bölge adliye mahkemesi gerekse kanuni düzenleme gereği ilk derece mahkemesinin vereceği uyma veya direnme direnme kararlarına karşı gidilebilecek olan kanun yolunun temyiz kanun yolu olduğu, kanun yolu başvuru sınırlarının kanun yoluna göre değil de kararı veren mahkemeye göre tespit edilmesi gerektiği görüşünün hukuki bir dayanağının bulunmadığı" şeklindeki görüşünün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği- Davalının evlilik birliği devam ederken satın almış olduğu arabanın nereden elde edilen parayla alındığı hakkında mahkemeye bilgi sunmadığı, davacının düğünde takılan ziynetlerin varlığını ve davalı tarafından alınarak bozdurulduğunu şüpheye yer vermeyecek şekilde kanıtladığı anlaşıldığından, ziynet alacağı istemine ilişkin eldeki davanın kabulüne karar verilmesi gerektirdiği-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.