Borcun doğum tarihinin davacı alacaklı banka ile davalı-borçlunun kefil olarak imzaladığı kredi sözleşmesinin imzalandığı ve aynı gün keşide edilen takibe dayanak olan bononun keşide tarihi olduğu- Tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi açısından ön koşul ve özel dava şartı niteliğindeki "tasarrufun, takip konusu borçtan sonra yapılması" koşulunun gerçekleşmediği benimsenerek, davanın, "dava şartı yokluğu" nedeniyle usulden reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
Boşanma protokolüne dayanan tapu iptal ve tescile ilişkin davaların, aile mahkemelerinde görülmesi gerektiği-
Dava, akdi ve karşı yan vekalet ücreti alacağının tahsili istemine ilişkindir...
Takip dayanağı -ilamı ile aynen onaylanan- protokolde yer alan (müşterek çocuklar için) kira yardım alacakları faizleri ile birlikte talep edilmişse de, borçlunun belirttiği gibi aile mahkemesi ara kararıyla velayet davası sonuçlanıncaya kadar çocukların velayet hakkının geçici olarak babaya verilmesine karar verildiği görüldüğünden, boşanma protokolünün kiraya ilişkin kısımlarının yargılamayı gerektirir hale geldiği ve bu durumda takibin iptaline karar verilmesi gerektiği-
Dosyanın yapılan incelemesinde; feragatle sonuçlanan davadan sonra tarafların tekrar anlaşmalı boşanma davası açtıklarının, bu davada sunulan protokolde de dava konusu taşınmazın yarı hissesinin davalı kadına devredileceğinin kararlaştırıldığının, mahkemece tarafların boşanmalarına karar verildiğinin ve boşanma yönünden davanın kesinleştiğinin anlaşıldığı, buna göre boşanmanın gerçekleştiği, dava konusu taşınmazın yarısının davalı kadın adına tescil edildiği böylece tarafların boşanma protokolündeki karşılıklı edimlerini yerine getirdikleri, bu nedenle davanın reddine karar vermek gerekeceği-
İlk derece mahkemesince "hile" hukuksal nedenine dayalı olarak karar verilmesi üzerine, istinaf başvurusu BAM tarafından esastan inceleme yapılmak suretiyle kabul edilerek davanın reddine karar verilmişse de, o tarihte yürürlükte olan HMK 353/1-a-6 uyarınca, dosyayı mahalline göndermediği görülen BAM'nin ilk derece mahkemesince yapılan hukuki nitelendirmeyi kabul etmiş olduğu- Davacı vekilince "açılan davanın hile hukuki sebebine dayalı tapu iptal ve tescil davası olarak ıslah edildiği" anlaşıldığından, öncelikle davanın TBK 39 gereğince hak düşürücü sürede açılıp açılmadığının belirlenmesi, süresinde açılmış ise hile hukuki nedenine göre tüm deliller değerlendirilerek "temlikin hileli olup olmadığının açıklığa kavuşturulması" ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği- Bölge Adliye Mahkemesince hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu- "Davasını tamamen ıslah eden davacının ıslah dilekçesi ekinde dosyaya ibraz ettiği beyan dilekçesindeki maddi vakıaların "inançlı işlem" hukuki sebebine ilişkin olduğu, hukuki sebebi ileri sürülen maddi vakıalar karşısında hâkimin belirleyeceği, ilk derece mahkemesince ön inceleme aşamasında yapılan hatalı hukuki nitelendirmenin bağlayıcı olmayacağı, davacının beyan dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların da inançlı işlem vakıasından öteye gitmediği" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Kişisel ilişkinin düzenlenmesi davalarında asıl olanın çocuğun üstün yararı olduğu, bu sebeple kişisel ilişki ile ilgili kararların maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediği, dolayısıyla bu ilişkinin mahkemece değişen şartlara göre her an yeniden düzenlenebileceği, tarafların yargılamanın her aşamasında delil sunabileceği gibi mahkemece de re’sen delil toplanabileceği, eksik inceleme yapılması hâlinde çocuğun esenliği ve güvenliğinin zedeleneceği gözetildiğinde davalı babanın temyizinde hukukî yararının bulunduğu-
Davacının dava dilekçesinin ekinde boşanma protokolünü mahkemeye sunmuş olması, boşanma davasındaki beyanları, boşanma kararının hüküm kısmı ve tarafların hiçbir zaman protokoldeki imzalarını inkar etmemiş olmaları, protokolün mahkemece onaylandığı, dikkate alındığında, boşanma dava dosyasındaki bu belge ve beyanların mahkeme içi ikrar niteliğinde olduğu; böylece, görülmekte olan davada kesin delil niteliğini taşıdığı ve ayrıca davacının bu ikrarına rağmen evlilik birliği içinde alınan taşınmaza katkı nedeniyle alacak istemine ilişkin davayı açarak tamamen aksini ileri sürmekle dürüstlük kuralına aykırı davrandığının ve bu durumun hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiğinin kabulü gerekeceği-
Mülkiyet, boşanma kararı ile davacıya intikal etmediğine göre asli müdahiller tarafından taşınmaz üzerine konulan hacizlerin iptal edilmesinin söz konusu olamayacağı-
Ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardan olduğundan, evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden yanında götürmesi gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesinin de mümkün olduğu- Ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerektiğinden, aksini ispat yükünün de davacı kadında olduğu- Anlaşarak boşandıktan sonra tekrar evlenen tarafların daha sonra yeniden boşandıkları,  ziynet eşyalarına ilişkin davanın ise; tarafların yeniden evlendikleri tarihten sonra açılan boşanma davası derdest iken açıldığı; anlaşmalı boşanma davasından sonra taraflar tekrar evlenmiş böylece imzalanan boşanma protokolü hükümsüz kaldığı ve ilk boşanma davasından sonra tarafların birlikte yaşamaya devam ettikleri de anlaşıldığından, mahkemece; işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerektiği-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.