Dava konusu taşınmazın mera vasfında olduğundan davacının zilyetliğinin herhangi bir mülkiyet hakkına dayandığının söylenemeyeceği, bu nedenlerle davacının salt zilyetliğinin mevcut olması; ayni koruma kapsamında olan yıkım kararı verilmesini haklı kılmayacağı, davacının daha önce zilyetliğin korunması istemiyle açmış olduğu davada zilyetliğin korunmasına ilişkin ilam elde etmiş olmasının da bu sonucu değiştirmeyeceğinden yıkım davasının reddedilmesi gerektiği-
Taşınmazın aynından doğan vergilerin, satış bedelinden rehinli alacaklardan da önce tahsil edileceği, bu konudaki şikayetin süresiz olarak yapılabileceği-
Gayrimenkulün aynına ilişkin takip dayanağı ilamın kesinleşmeden takibe konulduğu sabit olup, temyiz inceleme tarihi itibariyle de henüz kesinleşmediği uyap üzerinden anlaşılmış olmakla 7176 sayılı Kanun’un 21. maddesi gereğince; anılan Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten önce, kesinleşmemiş mahkeme kararlarına dayanılarak başlatılan icra takiplerinin kesinleşmiş mahkeme kararı ibraz edilinceye kadar durdurulmasına karar verilmesi gerekeceğinden mahkemece, kesinleşmiş mahkeme kararı ibraz edilinceye kadar takibin durdurulmasına karar verilmesinin gerektiği-
Davacılara ait yapıların bulunduğu dava konusu taşınmazın ilgili kısımlarına ilişkin temliken tescil şartlarının değerlendirilmesi yönünden kadastro fen elemanı, inşaat ve ziraat mühendisleri eşliğinde keşif yapılmak suretiyle bilirkişi raporları alındığı, ziraat ve inşaat mühendisi bilirkişilerin hazırladığı ek raporlarda davacılar tarafından yapılan binaların değerinin arazi değerinden fazla olmadığı belirtilmiş olduğundan TMK. m. 724'e dayalı temliken tescil şartlarının tamamının oluştuğunun kabul edilemeyeceği- Davalıların davacıların pay satın aldıkları taşınmazdaki 40 yıllık zilyetliklerine karşı çıkmamalarının haricen yapılan satışa ahde vefa göstermeleri anlamına geldiği, bu durumda hakkın kötüye kullanılması niteliğindeki satışın resmî şekilde yapılmadığı yönündeki davalıların savunmasına değer verilmesinin doğru olmadığı, davacıların taleplerinin mülkiyetin kazanılmasına esas olacak bir hukuki sebep oluşturduğu kabul edilerek harici satışa değer verilmek suretiyle davacıların tapu iptali ve tescil talebi hakkında olumlu bir karar verilmesi gerektiği görüşünün HGK. çoğunluğunca benimsenmediği-
Kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. fıkrasında öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde iptal ve tescil davası açılmasının mümkün olduğu, davacı tarafın bu haktan yararlandığı, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak açılan tapu iptali ve tescil davalarında görevli mahkemenin genel mahkemeler olduğu-
Noter huzurunda düzenlenen gayrimenkul satış vaadi sözleşmelerinde 'taşınmazların karşılığının nakden ve tamamen ödendiği' yazılı olup, bu miktarın başka bir belge ile ispatlanmasına gerek olmadığı, buna göre ivazlar arasında misli bir fark da oluşmadığından İİK'nin 278. maddesinin 3. fıkrasının 2. bendinin uygulanma koşullarının oluşmadığı; diğer yandan davalı üçüncü kişi ...’ün borçlunun mali durumunu bilen veya bilmesi lazım gelen kişilerden olduğunun da ispatlanamadığı ve dolayısıyla İİK'nin 280. maddesi kapsamında iptal kararı verilemeyeceği gerekçesiyle 'davanın reddine' dair verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı-
Mülkiyet hakkına dayalı el atmanın önlenmesi isteğine ilişkin HUMK.'nun yürürlüğü zamanında açılan davada, dava değeri taşınmazın çekişmeli bölümünün keşfen belirlenen değerinden oluşacağından, mahkemece bilirkişiler aracılığıyla bu değer tespit edildikten sonra uyuşmazlığın çözümünde sulh hukuk mahkemelerinin mi asliye hukuk mahkemelerinin mi görevli olduğunun tespit edilebileceği-
İcra takibinin dayanağı olan yerel mahkemenin ilamının, kamulaştırma bedel tespiti ve alacak davasına ilişkin olup, taşınmazın aynı ihtilaf konusu olmadığından takibe konulabilmesi için kesinleşmesinin gerekmeyeceği- Tespit edilen bedele 13.08.2010 tarihinden ilk karar tarihi olan 22.02.2011 gününe kadar geçen süre için yasal faiz yürütülmesine, ........'' hükümlerinin eklenilmesine karar verildiği, takibe dayanak olan ilamın, infazı için kesinleşmesi gereken ilamlardan olmadığı, her ne kadar anılan ilam bozulmuş ise de bozma sonrası verilen kararın Yargıtay'ca düzeltilerek onandığı ve bu ilamla takip alacaklısının alacaklı sıfatının kesinleştiği, ilamın kesinleşmeden takibe konulamayacağı yönündeki şikayetin reddi ile usul ekonomisi ilkesi gereği gelinen son aşama nazara alınarak diğer şikayet nedenleri incelenerek sonuca gidilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Taşınmazın aynına ilişkin iptal tescil istemli eldeki davada öncelikle keşfen saptanan ya da saptanacak dava değeri üzerinden peşin harcın alınması, bu zorunluluk yerine getirildiği takdirde davaya devam edilmesi gerektiği-
Davacılar elbirliği ortağı olduklarından mahkemece, kabule konu payın miras payları oranında davacılar adına tesciline karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere infazda tereddüt yaratacak şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.