Kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalan taşınmazın tapu kaydının iptali ve tescili ile taşınmaza vaki el atmanın önlenmesi istemine ilişkin davada Anayasa Mahkemesi’nin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun ilgili hükümlerine ilişkin vermiş olduğu iptal karar sonucu oluşan durumun eldeki maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan davaya da uygulanması zorunlu olacağı, bu sebeple yeni yasal durum dikkate alınarak yeniden inceleme yapılması gerekeceği-
Sosyal güvenlik destek primine ilişkin 5510 sayılı Kanunun 30/3-a ve geçiş hükümleri içeren geçici 14. maddesi ile zorunlu sigortalılık işlemleri ile ilgili 86. maddesi olup anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar kamu düzeni ile ilgili olduğundan, bu davaların özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmelerinin zorunlu olduğu- Hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip gerek görüldüğünde mahkemece kendiliğinden araştırma yapılarak delil toplanabileceği-
20. HD. 18.06.2019 T. E: 2018/2850, K: 4164-
Hizmet tespiti istemi-
MK’nun 713/1. maddesi uyarınca açılan tescil isteğini içeren davalarda mahkemece araştırılacak hususlar–
Kural olarak; tahdidin kesinleştiği yerlerde bir yerin Orman olup olmadığının kesinleşmiş tahdit haritasının uygulanması ile çözümleneceği-
İçtihatların birleştirilmesine yer olmadığına ilişkin: Ormandan ağaç kesme eyleminin kabahat nevinden olduğu yolundaki kararın bir yanlışlık sonucu olduğu-
Medeni Yasa'nın 1007. maddesi gereğince tapu kaydının tutulmasından doğan tüm zarardan, kaydı usulüne uygun tutmayan, özel mülkiyete konu olamayacak yere tapu düzenleyen Hazine sorumludur ve bu yüzden davacının uğradığı zararı ödemekle yükümlüdür; ancak, zararın kapsamının takdiri sırasında taşınmazların dava tarihindeki değerlerinin esas alınmış olması doğru olmayıp, davacının zararı taşınmazların elinden çıktığı 28.09.1999 gününde gerçekleştiğinden, zarar kapsamının da o günkü verilere göre belirlenmesinin gerekeceği-
Hazine'nin yasalar uyarınca kendisine verilen bu görevlerini yapmaması sonucu doğan zarar, ihmali nitelikteki idari eylemden doğmuş olup bu tür idari eylemlerden kaynaklanan tazminat davalarının görüleceği yerin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 2/I-b maddesi gereğince idari yargı yerleri olduğu-
Sulama bedellerinin tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkin davada; yeraltı suyu kullanımının su rejimini doğrudan etkileyecek olması nedeniyle su kaynağı dışındaki diğer cazibeli sular ile sondaj sularının ücretlendirilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı, davacının arazilerini yeraltı suyu ile suluyor olmasının, sulama bedelinden muaf olduğu anlamına gelmediği-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.