Mahkemece, 5841 s. Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hüküm, verildiği tarih itibariyle doğru olduğu düşünülse de, 10.03.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere Anayasa Mahkemesince bir hükmün iptalinin, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemeyeceği ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına gireceğinden, dava halen derdest olduğuna göre iptal hükmü uyarınca davanın değerlendirilmesi için hükmün bozulması gerekeceği-
Dava konusu taşınmazların hükmen orman vasfı ile tapuya tescillerinden önce "zeytin ağaçlı tarla” vasfıyla tapuda kayıtlı oldukları, taşınmazların imar planı dışında kalıp etrafında meskun mahal bulunmadığı yönündeki Belediye imar ve şehircilik müdürlüğünün yazıları da dikkate alındığından taşınmazların arsa vasfında olduğunu kabul ederek değer belirlemesinin hatalı olduğu-Dava konusu taşınmazların, niteliğinin "arazi" olarak değerlendirilmesi ve taşınmazların sulu olup olmadığı, yerleşim alanlarına uzaklığı, iklim şartları, arazinin toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu gözetilerek oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilmek suretiyle, taşınmaz üzerinde meyve ağaçları varsa ağaçların cinsleri de dikkate alınmak suretiyle elde edilen verilere uygun biçimde değerlendirme yapılarak tazminat istemine konu taşınmazın değerinin hesaplanması, bu şekilde taşınmazın değeri belirlenerek gerçek zararların saptanması, Yargıtay bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağı da dikkate alınarak oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerektiği-
Dava konusu taşınmazın tespit tarihinde yürürlükte bulunan yasa hükümlerine göre orman - çalılık yerlerden olması nedeniyle tespit dışı bırakılarak orman olduğu belirlendiğine göre, taşınmazın orman olmadığı hususu, ancak yörede yapılıp kesinleşecek orman tahdidi dışında kalması halinde kabul edilebileceği; bu durumda tahdidin kesinleşmesi tarihi zilyetliğin başlangıcına esas teşkil edeceği-
20. HD. 12.12.2019 T. E: 2017/5471, K: 7450-
Medeni Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazın tesciline-
Tesbit, tescil veya sınırlandırma suretiyle kadastrosu yapılmış olan yerlerin yeniden kadastrosunun yapılamayacağı, yapılmışsa ikinci kadastronun bütün sonuçlarıyla hükümsüz sayılacağı, bu hususun, kadastro hukukunda işin özelliğinden kaynaklanan vazgeçilmez bir ana kural olduğu, 3402 sayılı Yasa’nın 22. maddesinin 1. fıkrasında da bu temel ilke, aynen açıklandıktan sonra 2. fıkrasında tesbit dışı bırakma işleminin bir kadastro işlemi olduğuna ilişkin kabulün doğal sonucu olarak evvelce, tapulama ve kadastro çalışmaları sırasında tesbit dışı bırakılan yerlerle ilgili olan bu ilkeye iki istisna getirildiği, bunların bu yerin tapulu olması ya da kamu kurum ve kuruluşlarına ait bulunması halleri olduğu-
"Hali, Çalılık ve Taşlık" yerlerden olması nedeniyle tesbit dışı bırakılan bir yerin, MK.nun 639/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunun 14 ve 17. madde hükümlerine göre tapuya tescil edilebilmesi için, tesbit dışı bırakma işleminin kesinleştiği tarihten, dava tarihine kadar 20 yıldan fazla süre ile yasada belirtilen koşullar altında tasarruf edilmesinin gerekeceği-
Tesbit dışı bırakma işleminin, taşınmazın geometrik durumu belirlenmediğinden bir tesbit işlemi değilse de, görevlilerce bir yerin tescile tabi olmadığının saptanarak hukuksal durumunun belirtilmesi nedeniyle, öncelikle bir tapulama işlemi olduğu, tesbit, tescil veya sınırlandırma suretiyle kadastrosu yapılmış olan yerlerin yeniden kadastrosunun yapılamayacağı, yapılmışsa ikinci kadastronun bütün sonuçlarıyla hükümsüz sayılacağı, bu hususun, kadastro hukukunda işin özelliğinden kaynaklanan vazgeçilmez bir ana kural olduğu, bu ilkeye iki istisna getirildiği, bunların, bu yerin tapulu olmasının ya da kamu kurum ve kuruluşlarına ait bulunmasının halleri olduğu-
Dava konusu taşınmazın, 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla belirlenen veya belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre değerlendirilmesi, ayrıca 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa'nın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasa'nın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle, yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulmaması gerekeceği-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.