Covid 19 salgını sonrası dünyada ve ülkemizde meydana gelen ekonomik durgunluk, üretim süreçlerindeki yavaşlama sonunda fiyatlarda meydana gelen ani, orantısız yükselişle birlikte paranın alım gücündeki değişiklikler ile taşınır ve taşınmaz değerlerinde oluşan büyük artışlar, 7343 sayılı Kanun ile mahcuz ya da merhun malların cebri satışında başlıca yöntem olan açık artırmanın elektronik ortama taşınması ile beraber muhammen değerin üzerinde sonuçlanan satışların artmış olması da dikkate alınarak, Dairemizce görüş değişikliğine gidilmek suretiyle, ihale edilen mal muhammen bedelin üstünde bir bedelle satılmış olmakla beraber yapılan usulsüzlük malın daha yüksek bedelle satılmasını önlemiş ise (yani ihalenin feshi sebebi olarak dayanılan yolsuzluk yapılmamış olsa idi mal daha yüksek bedelle satılabilecek idi ise) malın daha yüksek bir bedelle satılamamış olmasından zarar görmüş olan ilgilinin ihalenin feshini istemekte hukuki yararı bulunduğunun kabulü gerekeceği görüşünün benimsendiği-
İİK.'nin 128/a madddesi uyarınca kıymet takdirinin tebliğ edildiği ilgililer raporun tebliğinden itibaren 7 gün içinde raporu düzenleten icra dairesinin bulunduğu yerdeki icra mahkemesinde şikayette bulunabileceği- Kıymet takdir raporu borçluya usulüne uygun tebliğ edilmediği ve takip dosyasında da borçlunun kıymet takdirine muttali olduğuna dair herhangi bir işlem bulunmadığı için, kıymet takdirine ilişkin hususların ihalenin feshi davası sırasında mahkemece değerlendirilmesi gerekeceği- Yerleşik Yargıtay uygulamasına göre; satış bedelinin muhammen bedelin yüzde yüzünün üstünde olması halinde ihalede zarar unsurunun gerçekleşmediğinin kabulü gerekeceği- Buna göre, her ne kadar somut olayda, feshi istenilen ihaleye konu olan taşınmazların satış bedelleri muhammen bedellerinin yüzde yüzünün üzerinde olsa da, satış ilanı ve kıymet takdiri tebliğlerinin usulsüz olması ve borçlunun kıymete yönelik itirazlarının bulunması karşısında, bu aşamada zarar unsurunun bulunmadığından söz edilemeyeceği-
İhalenin feshi istemleri işin esasına girilerek talebi reddedilen borçlular aleyhine "tek" para cezasına hükmedilmesi gerekirken, her bir borçlu aleyhine ayrı ayrı para cezasına hükmedilmesinin isabetsiz olduğu-
Hakimin kararından dolayı Hazine aleyhine açılan tazminat istemine ilişkin davada; yeterli delil bulunmaması ve yasada düzenlenen sınırlı-sayılı hukuki sorumluluk nedenlerinden hiç birisi mevcut olmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği- Hâkimin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile bunların gerçekleştirilmesine yönelik teminatlar hâkimlerin keyfî davranabilecekleri, istedikleri şekilde karar verebilecekleri ve bu kararlardan da sorumlu olmayacakları anlamına gelmeyeceği-
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda “senetteki imzanın borçlunun elinden çıktığının kabulü mümkün görülmemiştir “şeklinde görüş sunulmuşsa da, mukayeseye esas alınan belgelerin tamamının senedin tanzim tarihinden sonrasına ilişkin belgeler olduğu, bu nedenle bilirkişi raporunun Yargıtay denetimine elverişli olmadığı- Alacaklının bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi değerlendirilerek dilekçesinde belirttiği belgeler toplanıp yeniden rapor aldırılarak sonuca gidilmesi gerektiği-
Kamera saatinin mezat salonundaki saatten farklı olmasının ihalenin feshini gerektirmediği-
-6352 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerin Anayasaya aykırı olduğuna dair yapılan başvuru üzerine verilen- Anayasa Mahkemesi'nin  04.07.2013 T. E: 2012/100, K:84 sayılı kararı-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.