Kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemi-
Elbirliği ortaklığı çözülünceye kadar sözleşmenin ifa olanağının varlığından söz edilemeyeceği- Davacının, kök muris ve kök murisin mirasçısının mirasçısı olmadığı, yani taşınmazlarda elbirliği ortaklardan olmadığı, tereke dışında üçüncü bir kişi olduğu anlaşıldığından; dava konusu taşınmazlarda kök muristen intikal eden pay elbirliği mülkiyet rejimine tabi olup, satış vaadi sözleşmesinin ifa olanağı bulunmadığından mülkiyet aktarımı isteminin reddine karar verilmesi, davacının ikinci kademedeki tazminat istemi yönünden olumlu ya da olumsuz bir hüküm tesisi gerektiği-
Orman kadastrosu dışında kalan yerler (Orman İdaresinin tapu iptali davası) Orman İdaresinin tapu iptali talebi (Orman kadastrosu dışında kalan yerler) orman kadastrosunun hataen ikinci kez yapılması yolsuz tescil (İkinci Kadastro) sayılacağı-
Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı halinde, bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğunun kabul edileceği, aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılması gerektiği-
Maddi yanılgıya dayalı olarak yapılan bozmaya uyulmuş olmasının, taraflar lehine usuli kazanılmış hak oluşturmayacağı- Davanın açıldığı tarihte yürürükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 292. maddesi ile, yargılama sırasında yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 202. maddesi hükmü gereğince yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belgelerin bulunması halinde tanık dinletilmesinin mümkün olduğu- Davacı, "taşınmazın temlikinin inançlı işleme dayalı olduğunu, taşınmazın devrinden sonra alınan banka kredisini ödediğini" iddia ederek dosyaya bir takım banka dekont ve muhasebe fişleri ibraz etmiş, esasen evrak arasına alınan banka kayıtlarından da gerçekten de davalı tarafından alınan kredinin bir kısım taksitlerinin davacı tarafından ödendiği görülmekle, öncelikle birleşen davada, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil talep edildiği halde, dava açılırken yalnızca talep edilen ecrimisil miktarı üzerinden harç yatırıldığı, elatmanın önlenmesi isteği bakımından yargılama aşamasında harç ikmali yapılmadığı gözetilerek birleşen dava davacısına elatma bakımından harcı tamamlanması için imkan tanınması, ondan sonra; davacı tarafından yapılan ödemelere ilişkin kayıtların yazılı delil başlangıcı niteliğinde olduğu gözetilerek, yukarıda belirtilen ilkeler ve olgular doğrultusunda inceleme ve değerlendirme yapılması, öte yandan davacının yalan yere yemin ettiği iddiası ile ilgili, davacı tarafın Cumhuriyet Başsavcılığına yapmış olduğu suç duyurusuna ilişkin evrakın da getirtilmesi, tüm delillerin birlikte değerlendirilerek, yemin delilinin en son başvurulması gereken delil niteliğinde olduğu da gözetilerek, çekişme konusu taşınmazın inançlı işlem kapsamında davalıya devredildiği kanaatine varılması halinde, çekişmeye konu kredi borcunun tamamının davacı tarafından ödenip ödenmediği hususları üzerinde durularak, bu aşamada TBK.'nun 97. maddesindeki düzenleme de gözetilerek, varılacak sonuç çerçevesinden asıl dava ile birleşen dava hakkında bir karar verilmesi gerektiği- Yargılama sırasında keşfen belirlenen taşınmazın değeri üzerinden sadece asıl dava bakımından harç ikmali yapıldığı, birleşen dava bakımından harç ikmali yapılmadığı halde, yanılgılı değerlendirme ile asıl davada harç ikmali yapılmamış, birleşen davada harç ikmali yapılmış gibi değerlendirilerek hatalı vekalet ücreti ve yargılama giderlerine hükmedilmiş olmasının hatalı olduğu-
Sahtecilik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteği-
Davacı taraf davalının kendisine bakıp gözeteceği yönündeki telkinleri sonucu çekişmeli taşınmazı satış biçiminde temlik ettiğini, ancak bakım borcunun yerine getirilmediğini ileri sürerek iptal ve tescil talebinde bulunmuş olduğuna göre; davanın hile hukuksal nedenine dayandığı, aldatmanın(hile) her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılmasının hiç bir şekle bağlı olmadığı, aldatma öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluylada kullanılabileceği hususlarının değerlendirilmesi gerekeceği-
Tereke üzerindeki hak sahipliğinin ortaklardan tek başına hiçbirine ait olmayıp hak sahibi olanın ortaklık olduğu ve tereke üzerinde ortaklık devam ettiği sürece, mirasçıların terekeye giren mallar üzerinde somut ve bağımsız paylarının mevcut olmadığından, davacıların vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı olarak kendi paylarına hasren tek başına tapu iiptali ve tescil davası açamayacakları, mülkiyet çekişmesini içeren mirasçıdana kaçırmaya yönelik davanın pay oranıyla açılarak dinlenilmesine olanak olmadığı- TMK. mad. 702/4. hükmünün ise ortaklığa ait mallara yönelik dışarıdan gelecek tehlikelere ve zararlara karşı koruyucu ve def’etmeye ilişkin TMK. mad. 683/2'den kaynaklanan bir hüküm olduğu-
Davanın, tapu iptali ve tescil istemi olduğu, her ne kadar davacı bakımından Kutlubey köyü ile taşınmazın bulunduğu köyde 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi uyarınca miktar araştırması yapılmış ise de, davacının babasının öldüğü tarih itibariyle davacının bağımsız 20 yıllık zilyetliği bulunmadığı anlaşıldığından davacının babasına ait veraset belgesi alındıktan sonra miras bırakan H. ile dava dışı diğer mirasçılar yönünden de aynı biçimde miktar araştırmasının yapılmasının, davacı her ne kadar dava dilekçesindeki parselin tamamının iptaliyle adına tesciline karar verilmesini istemiş ise de, yargılama oturumunda imzalı beyanıyla istediği taşınmazın yaklaşık 12-13 dönüm civarında olduğunu bildirdiği halde bu miktar orantısız bir biçimde aşılarak karar verilmesinin doğru olmadığı-
Miras muvaazasına ilişkin uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlı olduğu, bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşıdığı, bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılması gerektiği- miras bırakan, sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı -

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.