Davalıların birbirini tanıyan akraba ve yakın arkadaş olmaları sebebiyle TMK'nun 1024.maddesi hükmü gereğince muvazaalı işlemi bilen ve bilmesi gerekli konumda bulundukları, bu sebeple aynı yasanın 1023.maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacakları-
Davacıların kardeşi olan davalının hileli davranışları nedeniyle dava konusu yerlerin temlikinin sağlandığı sonucuna varıldığından ve davacılar, hileyi aynı senenin yaz aylarında öğrendiklerini tanık beyanları ile kanıtladıklarından, bunun aksi davalı tarafça kanıtlanamadığından davanın süresinde açıldığı ve hile olgusunun da ispatlandığı gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Davada, muvazaanın nasıl gerçekleştiğinin açıklanıp gerekçelendirilmediği, kooperatif eski başkanı olan davalı hakkında suç duyurusunda bulunulduğu, soruşturma dosyasının dosya içine alınıp incelenmediği, Özel Daire bozma kararında davalılar arasındaki muvazaanın nasıl gerçekleştiği, davalılar ile dava dışı arasındaki hukuki ilişkinin de irdelenip davalının hangi nedenler ve deliller ışığında iyiniyetli kabul edilmediğinin açıklanıp gerekçelendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi istenildiği hâlde; mahkemece bozma kararında yer alan bu hususlar hakkında hiçbir değerlendirme yapılmaksızın, sadece bölgede araştırma yapan davalının davacı kooperatif tarafından açılan ve kooperatif lehine sonuçlanan davaları duymamasının mümkün olmadığı ve taşınmazın dava ve satış tarihindeki değerleri arasındaki fark nedeniyle satışın muvazaalı olarak yapıldığı-
Tek taraflı olarak düzenlenmiş bir taahhütnameye dayalı olarak irtifak hakkı tesisi istenemeyeceği-
Her ne kadar mahkemece dava tarihinden sonra gerçekleşen yasa değişikliği nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamakta ise de 6100 sayılı HMK'nın 331. maddesi gereği davacının davanın açılmasına sebebiyet verdiğinden söz edilemeyeceğinden ve davacının dava açma tarihinde haklı durumda olduğu göz önüne alınarak yapmış olduğu yargılama giderlerinden davanın açılmasına sebebiyet veren davalılar ... Büyükşehir Belediyesi ile dava konusu taşınmazın belediye sınırlarında meydana gelen değişiklik ile davalı ... Belediyesi sınırlarına dahil olduğundan davalı ... Belediyesi sorumlu tutulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı, ne var ki; anılan bu hususların kararın bozulmasını gerektirmiş ise de yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği-
Boşanma, velayetin kaldırılması veya değiştirilmesi, soy bağının reddi gibi taleplere ilişkin davaların devamı sırasında verilen, geçici tedbirlerin alınmasına veya tedbir isteklerinin reddine dair kararların aile hukukuna özgü önlemlerden olup; Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 389. maddesi kapsamındaki bir tedbir niteliğinde olmadığından, ancak esas hükümle birlikte istinaf yoluna başvurulabileceği-
Kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalan taşınmazın tapu kaydının iptali ve tescili ile taşınmaza vaki el atmanın önlenmesi istemine ilişkin davada Anayasa Mahkemesi’nin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun ilgili hükümlerine ilişkin vermiş olduğu iptal karar sonucu oluşan durumun eldeki maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan davaya da uygulanması zorunlu olacağı, bu sebeple yeni yasal durum dikkate alınarak yeniden inceleme yapılması gerekeceği-
Tenkis isteğine ilişkin davada, vekalet görevi kötüye kullanıldığından davanın kabulüne karar verilmesi gerekeceği-
Paftada yol olarak bırakılan parsel içerisinde A harfiyle gösterilen yerler bakımından davacının aralıksız çekişmesiz malik sıfatı ile 20 yıllık zilyetliğinin olup olmadığının araştırılıp belirlenmesinin gerektiği, bu yönde, TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. maddesindeki koşulların araştırılıp belirlenmesinin zorunlu olduğu-
Davacının hiç haberi olmadan taşınmazının isim benzerliği nedeniyle başka bir kişinin borcu nedeniyle ihale ile satıldığını tahmini olarak, ihale tarihinden iki buçuk yıl sonra öğrendiği anlaşıldığına göre; davacının zararını karşılamak için icra takip hukuku anlamında başvurabileceği bir hukuki yol bulunmadığından ilgili icra memurlarının hem de tapu memurlarının olayda sorumlu olduğunu ileri sürerek tazminat davası açmada hukuka aykırılık bulunmadığı- İcra ve iflas dairesi görevlilerinin kusurlarından doğan tazminat davalarının ancak idare aleyhine açılabileceği- Davanın hem icra memurlarının sorumluluğuna hem de tapu sicil memurlarının sorumluğuna dayandığı sabit olduğuna göre; husumetin genel bütçe içinde yer alan kamu tüzel kişilerini temsile yetkili olan Maliye Hazinesine yöneltilmesinde hukuka aykırılığın bulunmadığı- Adalet Bakanlığı ve Maliye Hazinesi'nin davacıya karşı (müteselsil tahsil istemi de bulunmadığından) müştereken olarak sorumlu olduğu-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.