Alacaklı banka tarafından borçlu davacı aleyhinde başlatılan ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile icra takibinin iptaline ilişkin davada, icra takibinin dayanağı tüketici kredisinden kaynaklanmakta ise de; borçlunun talebinin takip hukukuna yönelik itiraz niteliğinde olduğundan, başvuruyu esastan inceleme ve değerlendirme görevinin icra mahkemesine ait olduğu-
Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil ve alacak isteklerine ilişkin davada, elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet söz konusu olup, dava dışı ortaklar bulunduğundan miras şirketine TMK'nun 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği-
Mahkemece, dava reddedilmişse de; idari işlemin idare mahkemesinde iptali halinde, davacıların ileri sürdükleri kendilerinden fazla kesilen düzenleme ortaklık payının hazineye tesciline ilişkin işlemin yolsuz hale geleceğinden ve eldeki davanın sonucunu etkileyeceğinden, davacıların idare mahkemesinde açtıkları, imar şuyulandırma işleminin iptaline yönelik davanın sonucunun beklenmesi ve ondan sonra işin esası yönünden bir karar verilmesi gerekeceği-
Şahısların şirketi devraldıkları tarih itibariyle firmanın mevcut aktifinin nelerden ibaret olduğunu, bu aktifler arasında çekişme konusu taşınmazın bulunmadığını bilerek pay satın aldıkları ve ona göre bir bedel ödedikleri dikkate alındığında şirkete sahip olmalarından önceki dönemde devri gerçekleştirilen çekişme konusu taşınmazın tapu iptal ve tescilini isteyemeyecekleri-
Dava imar-ihya ve kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayalı olup imar-ihyanın başladığı değil tamamlandığı tarihten itibaren kazanmayı sağlayan süre işlemeye başlayacağına göre davada imar-ihyanın tamamlandığı tarihin belirlenmesinin önem kazandığı, keşifte dinlenen mahalli bilirkişi ve tanık beyanları imar-ihyanın tamamlandığı tarih bakımından birbiri ile çelişkili tarihler ifade etmekte olup, taşınmazın 1999 yılında Hazine adına tapuya tescil edildiği de gözetildiğinde en geç 1979 yılında imar-ihyanın tamamlandığının belirlenmesi halinde davacı açısından mülkiyeti kazanma imkanının doğabileceği-
Yargılamanın yenilenmesi için gerekli başvuru süresinin en erken, ceza kovuşturması söz konusu olduğu durumlarda ceza mahkemesi, hukuk davası söz konusu olduğu hallerde ise, hukuk mahkemesi kararının kesinleştiği ve en son ise hilenin öğrenildiği (keşfolunduğu) tarihten itibaren başlayacağı-
Muris muvazaasına ilişkin açılan tapu iptal ve tescil davalarının herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın her zaman açılabileceğinin gerek Yargıtay ve gerekse doktrince kabul edilen yerleşik içtihatlardan olduğu, bu isteğe bağlı açılan tazminat davalarında zamanaşımı süresinin başlama tarihinin ise iptal ve tescil isteme hakkının ortadan kalkacağı tarih olacağının da sabit olduğu-
Davalı taşınmazı aslında kendisinin aldığını askerde olması nedeniyle satış vaadi sözleşmesinin murisi tarafından yapıldığını, esasen tüm bedelin de kendisi tarafından ödendiğini savunmakta ise de dosyadaki ödeme belgelerine göre ödemenin önemli bir kısmının vaat alacaklısı muris tarafından yapıldığı anlaşılmış olduğundan; davalının bir kısım ödemeleri yapmış olduğunun kabulü ayrı bir davanın konusu olmakla birlikte taşınmazın adına tescilini gerektirmeyeceğinden satış vaadi sözleşmesinin alacaklısı muris mirasçıları olan davacıların miras payları oranında tapu iptali ve tescil davasının kabul edilmesi gerektiği-
Üçüncü kişi, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötüniyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa (MK. 3) vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmasının, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmesi gerekeceği–
"Muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaanın, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü olduğu; söz konusu muvazaada miras bırakanın gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istediği- Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilecekleri; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesinin, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlı olduğu; gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulmasının genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesinin de büyük önem taşıdığı; bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk arz ettiği- Somut olaya gelince; dinlenen davacı tanıklarının muris muvazaasını kanıtlar şekilde somut ve açık beyanda bulunmadıkları, ayrıca dava konusu temlikin davacılardan mal kaçırma amacı ile davalıların murisi olan S.'e temlik edildiğinin davacılarca usûlüne göre kanıtlanamadığı, salt bedeller arası oransızlığın muris muvazaasının kanıtı olamayacağı-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.