Uyuşmazlığın davalı belediyece işletilmekte olan Halk Plajında makarna olarak adlandırılan suda batmayan yüzme aracı ile suya giren kişinin, denizde bulunan dubalara doğru yüzerken makarnayı elinden kaçırması sonucu boğularak hayatını kaybetmesi üzerine hizmet kusuru hukuksal nedenine dayalı olarak açılan tam yargı davasına ilişkin olduğu - Somut uyuşmazlıkta İdare Mahkemesince alınan bilirkişi raporunda işletmeciye %40, belediyeye %40 oranında birinci derece asli kusur yüklendiği, kaymakamlığa ise %10 oranında ikincil derece tali kusur yüklendiği- Bilirkişi raporunda müteveffanın ölüm olayının meydana gelmesinde kaymakamlığın da %10 oranında ikinci dereceden tali kusur isnadında bulunulduğu halde idare Mahkemesince anılan idarenin de hasım mevkiine alınarak bir karar verilmesi gerekirken davanın ihbarı kararı verilmek suretiyle esasen olayda kusuru bulunan bir idarenin davalı idare yanında müdahil sıfatı ile davaya katılımı sağlanarak bakılan davanın sonuçlandırılmasının isabetsiz olduğu- Davacıların destekten yoksun kalma tespitine ilişkin bilirkişi raporunda PMF 1931 hayat tablosunun esas alındığı, ancak tazminat hesabına esas bakiye ömrün belirlenmesinde ülkemize özgü ve güncel verileri içeren TRH 2010 tablosunun esas alınması gerektiği-
Dayanaksız ya da hukuksal duruma uymayan kayıtlar düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmanın Devletin kusursuz sorumluluğunda olduğu-
Kesinleşmiş orman kadastrosu sınırları içerisinde kalıp davacı tarafından tapuya güvenilerek satın alınan taşınmaza ait tapunun, kesinleşen yargı karan gereğince iptal edilerek Hazine adına tescil edilmiş olması nedeniyle uğranılan zararın ödetilmesi istemine ilişkin davada, zararın tazmin edilmesi gerekip taşınmazı satın alan davacının, burasının özel mülkiyete konu olamayacak yerlerden olduğunu öngörmemiş olmasının, onun savsama niteliğinde bir davranışı olduğu gözetilerek hak ve adalete uygun bir indirim yapılması gerektiği-
Noterin sorumluğu açısından da TMK'nın 1007 nci maddesi gereği devletin sorumluluğundaki şartların, yani noterin ya da çalışanın görevini yaparken bir eylemi, doğan bir zarar ve eylem ile zarar arasında illiyet bağı olması şartlarının geçerli olduğu- Hayatın olağan akışına göre şirket yöneticisi olan ve ticaretle uğraşan bu sebeple tacir vasıflarına sahip olması beklenen davacının taşınmazın tapusunu almadan ya da para kaybı yaşamasını engelleyecek yöntemler kullanmadan tapu malikine ait olmayan, üstelik döviz şirketine ait hesaba hiç tanımadığı bir kişi ile yaptığı telefon görüşmesi sonucu yüklü miktarda para göndermesi, sonrasında da bu paranın döviz şirketince avroya çevrilmesine ve döviz satışı olarak gösterilen işlemle üçüncü kişiye teslimine ilişkin makbuzları imzalaması davacı açısından ağır kusur olup, davacı yönünden önceden öngörülemeyen bir durumun da bulunmadığı; keza tapu malikini temsil eden Av. ........’in kendisini tapuda devir işleminden bir gün önce arayan kişinin babasına ait taşınmazın satışı için ertesi güne tanıdık vasıtasıyla vekaletname hazırlatması, tapu maliki olan............. ile hiç görüşmemesi, görüşme çabasının olmaması, notere gidip vekaletnameyi ve noterin aldığı nüfus kayıtlarını incelemiş olsa tapu malikinin ............. isimli bir oğlunun olmadığını göreceği; üstelik 1567 sayılı Kanun gözetildiğinde taşınmaz bedelinin döviz şirketi aracılığıyla aktarılmasına müdahale etmediği, haliyle hukukçu kimliği ile bağdaşmayacak şekilde hareket ettiği; paraları kim olduğu belli olmayan üçüncü kişiye döviz bürosu dışına çıkararak makbuz almadan teslim eden döviz bürosu çalışanlarının kusurlu davranışları sonucu illiyet bağının kesildiği anlaşıldığından davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Davacının hiç haberi olmadan taşınmazının isim benzerliği nedeniyle başka bir kişinin borcu nedeniyle ihale ile satıldığını tahmini olarak, ihale tarihinden iki buçuk yıl sonra öğrendiği anlaşıldığına göre; davacının zararını karşılamak için icra takip hukuku anlamında başvurabileceği bir hukuki yol bulunmadığından ilgili icra memurlarının hem de tapu memurlarının olayda sorumlu olduğunu ileri sürerek tazminat davası açmada hukuka aykırılık bulunmadığı- İcra ve iflas dairesi görevlilerinin kusurlarından doğan tazminat davalarının ancak idare aleyhine açılabileceği- Davanın hem icra memurlarının sorumluluğuna hem de tapu sicil memurlarının sorumluğuna dayandığı sabit olduğuna göre; husumetin genel bütçe içinde yer alan kamu tüzel kişilerini temsile yetkili olan Maliye Hazinesine yöneltilmesinde hukuka aykırılığın bulunmadığı- Adalet Bakanlığı ve Maliye Hazinesi'nin davacıya karşı (müteselsil tahsil istemi de bulunmadığından) müştereken olarak sorumlu olduğu-
Medeni Yasa'nın 1007. maddesi gereğince tapu kaydının tutulmasından doğan tüm zarardan, kaydı usulüne uygun tutmayan, özel mülkiyete konu olamayacak yere tapu düzenleyen Hazine sorumludur ve bu yüzden davacının uğradığı zararı ödemekle yükümlüdür; ancak, zararın kapsamının takdiri sırasında taşınmazların dava tarihindeki değerlerinin esas alınmış olması doğru olmayıp, davacının zararı taşınmazların elinden çıktığı 28.09.1999 gününde gerçekleştiğinden, zarar kapsamının da o günkü verilere göre belirlenmesinin gerekeceği-
Mera niteliğindeki taşınmazlar için oluşturulmuş tapu kaydının iptalinde kamu yararının bulunduğunun kabulü gerekeceği ancak, adına oluşturulmuş bulunan tapu kaydı iptal edilerek elindeki taşınmazı alınan kişiye, tazminat niteliğinde bir bedel ödenmesi gerekeceği-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.