6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesinin, 'taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akit' olduğu; başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerinden olduğu- Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girdiği- Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu olmadığı- Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olmayacağı-
Somut olayda, murisin, parasını ödeyerek, üçüncü şahıstan yaklaşık 40 yıl önce aldığı taşınmazların sicilinin davalı erkek çocuk adına oluşturulduğunun ileri sürüldüğü, bu iddiaya göre, tapudaki temlikte üçüncü kişi durumundaki murisi, yorum yoluyla, taraf durumuna getirmek suretiyle değinilen inancın uygulama yerinin bulunmadığının kabulünün icap edeceği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun kararlarının ve Dairenin uygulamalarının da bu yönde olduğu-
Çekişme konusu taşınmazların öncesinde tapusuz ve mirasbırakana ait olduğu, onun tarafından bağışlanması sebebiyle kadastro tespitinin davalı adına yapılarak kesinleşmesi ile çap kaydının oluştuğu, muris tarafından yapılan tasarruf, mülkiyeti davalıya geçiren işlemlerde muris muvazaasına ilişkin iddianın dinlenemeyeceği, koşularının varlığı halinde TMK nun 560 ila 571. maddelerinde öngörülen tenkis davasına konu edilebileceği-
Temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfetinin davacı tarafa ait olduğu, somut olayda, dinlenen tanık beyanlarından mirasbırakan ile davacılar arasında bir problem yaşanmadığı gibi mirasbırakanın mirasçılardan mal kaçırmasını gerektirecek bir nedenden de  söz  edilmediği dolayısıyla  mirasbırakanın mal kaçırma kastı ve temlikin muvazaalı olduğunun usulünce ispat edilemediği anlaşıldığından, davacıların  iddialarının  kanıtlanamadığı  gözetilerek  subut  bulmayan  davanın  reddine  karar  vermek  gerekeceği-
Ölümle evlatlık ilişkisi sona ereceği için evlat edinenin ölümünden sonra ona kendi mirasbırakanlarından gelen mirasın evlatlık ve alt soyuna geçmeyeceği, davacının mirasbırakana mirasçı olup olmayacağı, dolayısıyla dava açma sıfatının bulunup bulunmadığı hususunun ve hasımsız olarak açılan dava sonucunda elde edilen ve dosyaya ibraz edilen mirasçılık belgesi değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği-
Mirasbırakan babası Beyhan Kuzulu’nun maliki olduğu 653, 657 ve 658 parsel sayılı taşınmazları ara malikler kullanarak, mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak satış suretiyle, davalı eşine devrettiğini ileri sürerek, davalı adına olan tapu kayıtlarının iptali ile miras bırakan adına tesciline, taşınmazların üçüncü kişilere devredilmesi halinde bedele-
Dava; ehliyetsizlik, hile ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkin olup, önem derecesine göre öncelikle ehliyetsizlik, hukuksal nedenin irdelenmesi, miras bırakanın ehliyetli olduğunun anlaşılması durumunda hile ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı iptal tescil isteğinin değerlendirilmesi gerektiği- Mahkemece, miras bırakanın temlikin yapıldığı tarihte hukuki ehliyete sahip olup olmadığı hususunun, Adli Tıp Kurumundan elde edilecek raporla saptanmaksızın neticeye gidildiği- Tarafların delilleri eksiksiz toplanmak suretiyle tahkikat yapıldıktan sonra, miras bırakan O.D.’in temlik tarihinde hukuki ehliyeti haiz olup olmadığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde adli tıp raporu ile belirlenmesi, ehliyetsiz olduğu anlaşıldığı takdirde pay oranında iptal tescil davalarının dinlenemeyeceği gözetilerek davanın reddedilmesi, ehliyetli bulunduğunun saptanması halinde ise sırasıyla hile ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı iddiaları bakımından değerlendirme yapılarak sonucuna göre hüküm kurulmasının gerektiği-
Bakım alacaklısının temliki işleminde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu taktirde akdin bedel karşılığı olduğundan söz edilemeyip, akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılmasının gerekeceği-
Adli yardımın, 1086 sayılı HUMK.'nun 465. ila 472. maddelerinde ( 6100 sayılı HMK'nun 334 ila 340.maddelerinde ) düzenlenmiş olup, fakir bir kimsenin bir davanın gerektirdiği oldukça kabarık olan harç ve masrafları karşılayamaması durumunda bu mali külfetten geçici olarak muaf tutulması olduğu-
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü olduğu, söz konusu muvazaa da miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istediği, ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devrettiği, bu durumda görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebileceği -

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.