Davacılar ile davalılar arasında imzalanan ortaklık sözleşmesi ve dava konusu taşınmazların satış akit tablosundan davacıların gerek tapu memuru önünde ve gerekse sonrasında yazılı sözleşme imzalanması sırasında dava konusu taşınmazların satışta aracılık yapan davalı adına kayıtlanmasını kabul ve bu hususa muvafakat ettikleri, davacılar tarafından davalı yönünden hile ve desisenin gerçekleştirilmesi suretiyle tapunun edinildiği ispatlanamadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Mahkemece, dava açıldığı tarihte İİK'nin 96/1. maddesi uyarınca üçüncü kişi şirketin geçerli bir istihkak iddiası bulunmakla birlikte, davalı üçüncü kişi şirket vekilinin şikayet dosyasında "mahcuzların müvekkili şirkete ait olmadığı" beyanı karşısında, başlangıçta var olan dava şartının davanın devamı esnasında ortadan kalktığı nazara alınarak dava şartı noksanlığından davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
İnançlı işlem hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin davada, ara malikin, davacı tanığı olarak alınan beyanında; davacının talebi ile kredi işlemleri için dava konusu taşınmazın bedelsiz olarak kendisine devredildiğini, kefil bulanamadığından dolayı kredi işleminin tamamlanamadığını, bunun üzerine taşınmazı davacının talimatı doğrultusunda davalıya devrettiğini, her iki devir sırasında da para alışverişinin olmadığını, amacının tamamen emanet alıp vermek olduğunu söylediği, dolayısıyla davacı ile dava dışı H. arasında inançlı işlem olduğunda tereddüt olmadığı gibi devir tarihinde evli oldukları anlaşılan davalının da inançlı işlemi bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda olduğu ve TMK'nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan da yararlanmayacağı-
Önalım hakkını kullanan paydaşın, bu payı satın almak isterken tapuda gösterilen satış bedeli ile davalı tarafından ödenen harç ve masraflar toplamından ibaret olan önalım bedelini depo etmesi gerekeceği; ancak davacının, tapuda yapılan satış sözleşmesinin tarafı olmadığından tapuda yapılan temliki işlemin muvazaalı olduğu iddiasında bulunabileceği ve bu iddiasını her türlü delille kanıtlayabileceği-
Asıl işveren ve alt asıl işveren arasındaki sözleşmenin muvazaalı olması veya yasal unsurları taşımaması halinde, asıl işveren başlangıçtan beri gerçek işveren olduğundan, alt işverenin bu anlamda işverenlik sıfatı bulunmadığından, işe iade isteyen alt işveren işçisinin asıl işveren işyerine işe iadesine işe iadenin mali sonuçlarından gerçek işveren ile muvazaalı işlemin tarafı olan kişi, kurum veya kuruluşun müştereken ve müteselsilen sorumluluğuna karar verilmesi gerektiği- Dosya içerisine sunulan hizmet alım sözleşmesinin 01.01.2014-31.12.2014 tarihleri arasında 2014 yılı park, bahçe ve yeşil alanların bakım işlerinin yapılması için 30 işçi , 5 şoför , 1 marangoz ustası, 2 marangoz yardımcısı, 2 tesisat ustası çalıştırılmasına ilişkin olduğu görülmekle birlikte, hizmet alım sözleşmesi ve tanık beyanları davalılar arasındaki ilişkinin niteliğini tespite yeterli olmadığından, mahkemece, davacının ne iş yaptığı, yapılan işin hizmet alım sözleşmesi ve eki teknik ve idare şartnameler kapsamında olup olmadığı belirlenmeli, yaptırılan iş yönünden davacıya emir ve talimatların kim/kimler tarafından verildiği, araç-gereçlerin nasıl temin edildiği, asıl işverenin gözetim ve denetim yükümlülüğünü aşacak boyutta ve özellikle yüklenici firmanın işverenlik sıfatını ortadan kaldıracak, onu bordro ya da kayden işveren durumuna sokacak hususların olup olmadığı üzerinde durularak bu hususların açıklığa kavuşturulması ve özellikle de yüklenici şirketin, işyerinde davalı İdareden ayrı ve bağımsız olarak kendine özgü organizasyon yapısı oluşturup oluşturmadığı, hukuki, fiili ve ekonomik bağımsızlığının bulunup bulunmadığı, davalı İdareden başka ticari faaliyetleri bulunup bulunmadığı yani salt davalı İdareye hizmet vermek amacıyla hareket edip etmediği, aralarındaki ilişkinin işçi temini niteliğinde kabul edilip edilmeyeceğinin tespit edilmesi gerektiği-
Yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olduğu, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olmasının zorunluğu olduğu- Yargıtay'ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hükmün bulunması gerektiği-
Davanın, davacıyı alacağından yoksun bırakmak amacıyla yapılan muvazaalı taşınmaz satışının iptali istemine ilişkin olduğu, davacının bu davadaki amacının, alacağını alabilmeye yönelik olarak danışıklı olduğunu ileri sürdüğü hukuki işlemin kendisi yönünden geçersizliğini sağlamak olduğu, davacının bu hakkı ayni değil şahsi sonuç doğuracağından danışıklı işlemin kanıtlanması halinde İİK'nun 283/2 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının alacağını alabilmesi için dava konusu tasarrufun davacının takip konusu alacak ve fer'ileriyle sınırlı olarak iptali ile haciz ve satış yetkisi verilmesi yönünden hüküm kurulmasının gerekli olduğu-
Alacağın esasına yönelik davalarda sıra cetvelinin iptaline ve yeniden düzenlenmesine değil, davalıya ayrılan payın yargılama giderleri de dahil olmak üzere öncelikle davacı alacağının ödenmesine tahsis edilmesine, artan kısmın davalıya bırakılmasına karar vermek gerekeceği-
Eş tarafından diğer eş hakkında açılmış olan davanın "katkı payından kaynaklanan alacak davası" olmayıp "muvazaa nedeniyle iptâl davası" olduğunun anlaşılması halinde, görevli mahkemenin "iş mahkemesi" olmayıp "genel mahkemeler" olduğu-
4. HD. 14.09.2022 T. E: 7130, K: 10234
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.