TMSF'nin kararı ile el konularak ticari ve iktisadi bütünlüğü ihale ile satışına karar verilen borçlu şirketin malvarlığının, davalıya satıldığı, anılan ihale şartnamesi gereğince davalı ile borçlu şirket arasında rızai devir sözleşmesi  ile ihale dışında kalan malvarlığında anılan şirkete satıldığı, anılan şirketten alacaklarının da borçlar nedeniyle diğer davalılara temlik edildiği anlaşılmakla,  kamu alacaklısı davacının, ihale alıcısı davalıya kendisine ödeme yapılmasını sağlayacak herhangi bir kararının bulunmadığı, dolayısıyla yasal mevzuat gereği davalı borçluya borcu olan ihale alıcısı davalının alacağın temliki hükümleri gereği işlem yapmasında hukuka aykırılık görülmediği-  Borçlu şirketin ortağı olan kişiyle yapılan tasarrufun  ve davalı temllik alan şirketin ortakları ile borçlu şirketin ortaklarının aynı kişiler olması nedeniyle bu şirket ile yapılan tasarrufun 6183 s. K. mad. 30 gereğince iptale tabi olduğu; temlik tasarruflarının davacının dava tarihindeki alacak ve ferileriyle sınırlı olarak iptaline karar verilmesinin isabetli olduğu- 6183 s. K. mad. 24 vd. gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkin davada davacı vergi dairesinin aciz belgesi sunulma zorunluluğunun bulunmadığı- Mahkemece re'sen değerlendirlecek olan harcın, takip konusu alacak miktarından daha düşük olan iptale tabi temlik tutarı üzerinden alınması gerekeceği-
İİK. mad. 97/a.’daki mülkiyet karinesinin borçlu (dolayısıyla alacaklı) yararına olmasına rağmen, icra müdürlüğünün sehven İİK. mad 99’ uygulaması halinde, ispat yükünün yer değiştirmeyeceği- İspat yükü altındaki üçüncü kişi vergi levhası, ticari kayıtlar gibi delillerin yanı sıra faturalara da dayansa da, somut olayın özellikleri dikkate alındığında, sunulan delillerin ispat yükü açısından değerlendirilmesinden önce üçüncü kişi şirketin, alacaklıdan mal kaçırmak için muvazaalı olarak kurulup kurulmadığı yönünde yeterli incelemelerin yapılması gerekeceği- Muvazaanın ve iş yeri devrinin bulunmadığı (iş yeri devri varsa İİK’nun 44. maddesindeki gereklerin yerine getirilmediği) sonucuna varılırsa, bu kez faturalar kapsamında kalan mahcuzlar yönünden istihkak iddiasının kabulü diğerleri açısından reddi gerekeceği-
Yapılan iş davalı M. Kargo Yurtiçi ve Yurtdışı Taşımacılık A.Ş. nin asıl işidir ve davalılar arasındaki 01/01/2008 tarihli sözleşmeden de davalı M. kargo şirketinin asıl işveren olduğu anlaşıldığından davalılar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunduğu ve davacının iş akdinin haklı bir neden olmaksızın feshedildiği; asıl işverenin, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerden alt işverenle birlikte sorumlu olacağı kuralı dikkate alınarak; ihbar tazminatı, ücret alacağı, fazla mesai ücreti ve genel tatil ücreti alacaklarından da davalıların müşterek ve müteselsil sorumlu tutulması gerektiği-
TMK'nun 676.maddesine dayalı taksim sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin davada, Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olması gerekeceği-
Vasinin izin almaksızın dava açması durumunda, mahkemece, vasiye bu yönde ilam alıp sunmak üzere uygun bir süre verilmesi gerekeceği, bu husus yerine getirilmeden yargılama yapılarak davanın sonuçlandırılmasının kanuna aykırı olduğu-
Tasarrufun iptali davasının açılma koşullarından birisinin de "takip tarihinde kesinleşmiş bir alacağın bulunması" olduğu, borçlunun itirazı üzerine alacaklının açtığı itirazın kaldırılması veya itirazın iptali davasının alacaklı lehine sonuçlanması halinde alacağın kesinleşeceği; davacının maddi bir vakıa olarak kazanç elde etme amacıya borçluya borç para vermiş olmasının yani tefecilik yapmış olmasının davamız açısından önem taşımayacağı, bu durumun davacı ile davalı borçlu arasında muvazaalı bir alacak oluşturduğu sonucunu doğurmayacağı-
22. HD. 27.02.2019 T. E: 891, K: 4516-
İcra ve İflas Kanunu'nun 337/a maddesi yaptırıma bağlanan eylem, tacirin ticareti terk etmesi değil, 44. maddesine göre terk keyfiyetini 15 günlük süre içinde kayıtlı bulunduğu ticaret sicili memurluğuna bildirmemesi ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini içeren bir mal beyanında bulunmaması olup, ticaret şirketleri için ticareti terk değil, infisah ve tasfiye söz konusu olduğundan ve tasfiye sonrasında ticaret şirketine ait bir mal kalmayacağından, mal beyanında bulunulmasının da bir anlamının olmayacağı-
İnançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin davada, taraflarca imzası inkar edilmeyen sözleşmeye göre, davacının davalıya ödemesi gereken borç miktarı ve ödeme tarihinin de belli olduğu- Geçerli bir sözleşme ile ödeme tarihi ve miktar belirlendiğine göre ve geçerli sözleşmelerde denkleştirici adalet ilkesinin uygulanmayacağı da gözetildiğinde, mahkemece, denkleştirici adalet ilkesine göre yapılan hesaplama ile belirlenen miktarın depo edilmesi konusunda davacıya muhtıra gönderilmesinin doğru olmadığı- Davacı tarafından sunulan ödeme belgelerindeki yazı ve imzanın davalıya ait olması halinde bu belgelerin ödeme hususunda delil başlangıcı teşkil edeceği ve tanık dinlenilebileceği-
İİK'nin 77. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açıldığı, muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçladığı, muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören üçüncü kişilerin tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilecekleri, üçüncü kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerektiği, davacının bu davadaki amacının alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamak olduğu- Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek olmadığı- İİK'nin 277. ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel olmadığı, davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK'nin 283/1, 2. maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekeceği- Boşanma kararına göre dava 2012 yılında açılmakla birlikte, davalı kocanın 2009 yılında evden ayrıldığı o tarihten itibaren bir başka kadınla yaşadığının belirlendiği, davalılar arasındaki satışın yapıldığı 30.06.2009 tarihi itibariyle davalının mal kaçırma amacında olabileceği, kısaca borcun doğumuna (boşanmaya neden olan) neden olan olaydan sonra satışın gerçekleştiğinin kabulü gerektiği, TBK'nin 19. maddesine göre muvazaa olgusunun ispatında bedel farkı olmamasının satışın gerçek olduğu anlamına gelmediği gibi, iki bağımsız bölümün 30.09.2009 tarihinde satışına rağmen 5 yıl süre ile bila bedel borçlunun oturmasına izin verilmesi, bunun karşılığında eksik olan inşaatın tamamlanmasının sağlanması gibi bir anlaşmanın yaşam deneyimlerine uygun olmadığı gibi, tanık beyanları ile davalıların uzun yıllardır arkadaş oldukları, birbirini tanıdıkları sabit olup, davalının borçlunun mal kaçırma amacını bilebilecek şahıslardan olduğu-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.