Muvazaalı olduğu ileri sürülen alacağın, kendisinden mal kaçırıldığı iddia edilen alacaktan daha sonra veya yakın tarihlerde doğmuş olmasının, yani muvazaalı tasarrufun, diğer alacaklı lehine yapılan borçlandırıcı işlemden sonraki tarihi taşımasının gerekeceği, takip işlemlerinin hızlandırılmasının, İİK’nın 20. maddesi uyarınca sürelerden feragat ve haczin borçlunun beyanı üzerine konulmasının, tek başına muvazaayı gösteren vakıalar olmadığı-
Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında iptal ve tescil istemine ilişkin davalarda dava değeri, çekişmeli taşınmazın tamamının değeri üzerinden davacıların miras payına karşılık gelen değer olduğu-Miras bırakanın çekişme konusu taşınmazları, davacı çocuklarından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı biçimde ikinci eş olan davalı ile davalının kardeşi olan diğer davalıya temlik ettiğinin saptandığı-
Davacı tarafın tasarrufa konu edilen taşınmaz üzerinde hacizlerinin olduğundan, tasarrufun iptali davası açmasında hukuki yararının olmadığı-
Alacaklıya verilen süre içerisinde istihkak davası açılmadığı anlaşılmakla, alacaklının üçüncü kişinin istihkak iddiasını kabul etmiş sayılacağı, bu durumda 3. kişi tarafından açılan davanın konusuz kaldığının kabulü gerekeceği-
5411 s. Bankacılık Kanunu'nun 140. maddesinde yer alan vergi (resim ve harç) muafiyetinin, 26.12.2003 tarihinden önce kredi kullanıp da vadesi geçtiği halde henüz ödenmemiş alacaklarının tahsiline ilişkin olarak yapılacak icra takiplerinde uygulanabileceği-
Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekeceği ancak, olayda davalılar farklı olduğundan kesin hükmün koşullarının oluşmadığı, ayrıca, asıl-alt işverenlik ilişkisinde mecburi dava arkadaşlığının söz konusu olmadığı-
Dava konusu haczin, icra takibine konu faturalarda da geçen borçlunun önceki faaliyet adresinde yapıldığı ve üçüncü kişi şirketin borcun doğumundan sonra aynı alanda faaliyet göstermek üzere kurularak kurucu ortaklarının bir kısmı borçlunun ortağı ve yetkilisi olan kimse ile yakın akraba olduğu olayda, İİK. mad. 97/a gereğince mülkiyet karinesinin borçlu, dolayısıyla alacaklı yararına olduğunun kabulü gerekeceği, icra müdürünün sehven İİK. mad. 99’u uygulamasının da ispat yükünün yer değiştirmesi sonucunu doğurmayacağı- Mahkemece üçüncü kişi şirketin alacaklıdan mal kaçırmak için muvazaalı olarak kurulduğu ya da İİK. mad. 44. ile 6098 s. TBK. mad. 202’nin (818 s. BK. mad. 179’un) uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının tespiti için, borçlu ve üçüncü kişi şirketlerin ticaret sicil ve vergi kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırarak, üçüncü kişinin, borçlunun envanterinde kayıtlı eşyaları devralıp devralmadığı, borçlunun işçileri ile faaliyetini sürdürüp sürmediği vb. hususları araştırılması gerekeceği, muvazaanın ya da işletme devrinin bulunmadığı sonuçlarına varılırsa da, bu kez üçüncü kişinin sunduğu faturaların mahcuzlara uygunluğu yönünden keşif ve bilirkişi incelemeleri yapılması gerekeceği-
22. HD. 11.10.2018 T. E: 12387, K: 21814-
Sonradan aynı malın tekrar haczedilmesi halinde, davanın sebebi ve tarafları aynı olsa bile, önceki davada verilen hükmün, kesin hüküm teşkil etmeyeceği, dolayısıyla, ne alacaklı ne de üçüncü kişi kesin hüküm itirazında bulunabileceği- Açtığı ilk istihkak davasını kaybetmiş olsa bile, üçüncü kişinin bu arada malın mülkiyetini kazanmış olabileceği ve dolayısıyla aynı malın tekrar haczedilmesi halinde yeniden istihkak davası açabileceği-
Eşit davranma borcuna aykırılığı ispat yükü işçide olmakla birlikte, işçinin ihlalin varlığını güçlü biçimde gösteren bir delil ileri sürdüğünde aksinin işveren tarafından ispatlanması gerektiği- Davalı işveren ile yüklenici firmalar arasındaki sözleşmelerin muvazaalı olduğu ve işyerinde uygulanan Toplu İş Sözleşmesinden davalı işverenin işçisi görünen sendikalı işçiler gibi, davacının da yararlanması gerektiği hususları tespit edilmiş olmasına rağmen, fesih tarihine kadar geçen süre zarfında muvazaayı ortadan kaldırıcı bir uygulamaya gidildiğine dair delil sunulmadığı, bu yönüyle asıl işveren işçileri ile alt işveren işçileri arasında ücret konusunda ayrımcılık yapıldığı gerekçesiyle eşit davranmama tazminatına hükmedilmişse de, somut olayda "dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep" gibi sebeplere" (İş K. mad. 5/1) dayalı bir ayrımın yapıldığı ileri sürülüp kanıtlanamadığı gibi, salt asıl işveren alt işveren arasındaki ilişkide muvazaanın varlığı da işverenin eşit davranma yükümlülüğünü ihlal ettiği anlamına gelmediğinden, eşit davranmama tazminatı talebinin reddi gerektiği-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.