• «1998 ve 1999 Tasarısı»ndaki Gerekçe

     «Madde 609 - Yürürlükteki Kanunun 549 uncu maddesini karşılamaktadır. Yürürlükteki maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesi İsviçre Medenî Kanu-nunun 570 inci maddesinde olduğu gibi ayrı bir fıkraya dönüştürülmüş, maddenin ilk üç fıkrası arılaştırılmak suretiyle daha anlaşılır hâle getirilmiştir.

    Maddeye dördüncü ve beşinci fıkralar eklenmiştir. Bu fıkralar kaynak Kanunda yoktur. Bu yeni iki fıkra ile reddin şekline ve ret iradesinin açıklanması üzerine yapılması gereken işlemlere açıklık getirilmiştir.»



  • «1984 Tasarısı»ndaki Gerekçe:

     

    ‘Madde 533 - Madde, yürürlükteki Kanunun 549. madde-sini karşılamaktadır; kaynak İsviçre Medenî Kanununun 570. maddesine uygun olarak üç fıkra hâlinde düzenlenmiş ve ayrıca ilâve edilen yeni iki fıkra ile reddin şekline açıklık getirilmiştir.’:

     

    «4. Reddin şekli

    Madde 533 - Mirasın reddi, mirasçılar tarafından sulh mahkemesine sözlü veya yazılı beyan ile yapılır.

    Red kayıtsız ve şartsız olmalıdır.

    Sulh hâkimi, sözlü veya yazılı red beyanını bir tutanakla tesbit eder.

    Süresi içinde yapılmış olan red beyanı mirasın açıldığı yerin sulh mahkemesince özel kütüğüne yazılır ve reddeden mirasçı isterse, kendisine reddi gösteren bir belge verilir.

    Tutanağın nasıl düzenleneceği ve kütüğün nasıl tutulacağı tüzükle belirtilir.»


  • «1971 Tasarısı»ndaki Gerekçe:

     

    ‘1) Terim ve ifade: Bugünkü metinde 549 uncu maddenin kenar başlığı «reddin şekli» dir. Oysa bu madde reddin bağlı olduğu muayyen bir şekil değil, bunun yapılış tarzını, kütüğe geçirilmesini düzenlediğinden, kenar başlık değiştirilerek «reddin yapılışı» haline konulmuştur. Bundan başka ifade sadeleş-tirilmiş, terimler yukarıki maddelere uygun duruma getiril-miştir.

    2) Biçim değişikliği: Yürürlükte bulunan metinde 549 uncu madde iki kısa fıkradan oluşmuş küçük bir maddedir. Medenî Kanun Komisyonu gerekçesi aşağıda bildirilen sebep-lerle bu maddeye eklemeler yaptığından madde beş fıkralı uzun bir madde haline gelmiştir.

    3) Hüküm değişikliği: Bu madde uygulamada birçok te-reddütler doğurmuş, mahkemeler birbiriyle çelişen kararlar vermiş ve nihayet iş tevhidi içtihada giderek Yargıtayın 23.12.1942 gün ve 24/29 sayılı içtihadı birleştirme kararına başlanmıştır. Ancak bu karar reddin yapılış tarzı üzerine değil, terekenin borca batık olması durumunda mirasın kabul edilmiş olup olmadığının tesbitinin yargılamaya muhtaç konulardan olduğu ve bunun mutlaka sulh mahkemesi tarafından karara bağlanması konusunda kanunda bir sarahat olmadığından, bu meselenin «yargılama usulünde vazife» ye ilişkin kanunî esaslar dairesinde ele alınması gerektiği noktası çözüme bağlanmıştır. Bu sebeple kısa ve bazı boşlukları ihtiva ettiği için 549 uncu maddenin bugünkü metni ihtiyacı karşılamaya yetmemektedir. Bugün bazı mahkemeler red bildirimi sadece kabul ile yetinip basit bir araştırma sonucunda reddeden mirasçıya bir belge verdiği halde diğer bazı mahkemeler red beyanı üzerine bir karar verip bunu karar kartonuna geçirdikten sonra ilgiliye reddi gösteren bir belge vermektedir. Kısacası, reddi tesbit eden işlemin idarî mi yoksa kazaî mi olduğu yukarıda tarih ve numarası gösterilen içtihadı birleştirme kararına değin Türk uygulamasında bir çözüme bağlanmış değildir. İsviçre’de bu işlerle mahkeme uğraşmadığından red beyanının yeterli olduğu konu-sunda bütün müellifler oybirliği durumundadır. Bizde ise reddi teşvik etmek umumiyetle sulh mahkemelerine ait bir iş olup, reddeden mirasçıya verilecek belge ile bu mirasçının gerek vergi dairelerinde, gerek icra kovuşturmasında ve hattâ mahkemelerinde kendisi savunması mümkün bulunduğundan sulh mahkemesinin reddi tesbit etmesi işlemini zarurî olarak ihtilafsız kaza «çekişmesiz yargı» niteliğinde yargısal bir işlem olarak kabul etmek lâzımdır; zira faraza mahkeme mirasın süresi içinde reddedilmemiş olduğu sebebine dayanarak, evvelce tutanağa geçirilmiş olan red beyanına dayanarak bir belge vermezse, reddeden mirasçı mahkemenin böyle bir kararına karşılık temyiz yoluna başvurabilmelidir.

    Bu sebeple maddenin bütün bu hususları belirtecek bir biçime konması gerekli görülmüştür. Bu maddenin ön tasarıdaki birinci ve ikinci fıkraları, bazı küçük değişikliklerle, yürürlükteki metnin birinci fıkrasının iki cümlesini karşılamaktadır. Bundan sonraki fıkralar, uygulamada birlik sağlanması için maddeye eklenmiş bulunmaktadır. Böylece red bildiriminin, mirasın açıldığı veya mirasçının bulunduğu yerin sulh mahkemesine yapılması ve bu bildirim mirasçının bulunduğu yerin sulh mahkemesine yapılmışsa o mahkemece, mirasın açıldığı yerin sulh mahkemesine bildirilmesi birinci fıkrada; reddin kayıtsız ve şartsız olması gerektiği ikinci fıkrada; sözle yapılan red beyanının tutanağa geçirilip mirasçıya imzalatılması ve yazılı bildirimdeki imzanın ise belgelenmesi lüzumu üçüncü fıkrada ifadeye bağlanmıştır. şayet ilgili bununla yetinmeyerek mahkemeden redde ilişkin bir belge isterse bu durumda sulh mahkemesi yalnız mirasçılık sıfatını ve imzanın belgelenmesini «tevsikini» aramakla kalmıyarak, reddin süresi içinde yapılmış olup olmadığını araştırarak, süresi içinde yapıldığı anlaşılırsa, reddi, özel kütüğüne geçirterek, reddeden mirasçıya istediği belgeyi verecektir. Bu nokta ön tasarının dördüncü fıkrasında belirtilmiş ve böylece bu konuda uygunsuzluk ve kötüye kullanma durumlarının önüne geçilmesi ve red için konulmuş olan şartların bulunup bulunmadığı araştırılmaksızın red belgesi verilmesinden doğacak sakıncaların önlenmesi düşünülmüştür.

    Yürürlükte bulunan metinde son fıkra «sulh mahkemesi, reddi tescil eder» biçimindedir. Bu maddenin İsviçre Medenî Kanununda karşılığı olan 570 inci maddesinde «yetkili memur red için özel bir sicil tutar» denilmiştir. Bu durumlara göre «tescil» nasıl olacaktır? Bu nokta da karışıklıklar doğurmaktadır. Bu sebeple reddin tescil edilecek olduğu özel bir kütüğün kurulması zorunlu bulunmuştur; zira yıllarca önce yapılmış ve sadece tutanağa geçirilmiş olan red bildirimine ait dosyalar mahsene kaldırıldıktan sonra onları, gerektiği zaman arayıp bulma hususundaki büyük güçlük hattâ imkânsızlık gibi önemli bir sakınca ortadan kalkmış ve reddin gerçekten ve usulüne göre yapılıp yapılmadığı böyle bir kütükten kolayca anlaşılabilecek bir durum yaratmış bulunacaktır. Bundan başka, su baskını veya yangın gibi herhangi bir afet sebebiyle dosyaların kaybolması ihtimaline karşı kütük defterinin kurtarılmasının daha kolay olması böyle bir kütüğün tutulmasındaki yararı göstermektedir. İşte bu sebeple tasarının dördüncü fıkrasında bunun için özel bir kütüğün tutulması zorunluğu konulmuştur. Ancak kütüğe geçirmenin nasıl olacağı, kütüğün biçimi, belgelemenin (tevsikin) nasıl yapılacağı Medenî Kanun içinde ayrıntılı olarak kurallara bağlanamıyacağı için, «Velâyet, Vesayet, Miras Tü-züğü» ne bu konuda birkaç madde eklemek gerekir. Böylece ön tasarının son fıkrasında yollama yapılan «özel tüzük» yukarıda zikredilen velayet vesayet ve miras nizamnamesidir.’:

     

    «4. Reddin yapılışı

    Madde 549 - Red, reddeden mirasçı tarafından mirasın açıldığı veya mirasçının bulunduğu yerin sulh mahkemesine yazılı veya sözlü olarak bildirilir; bu bildirim mirasçının bulunduğu yerin sulh mahkemesine yapılmışsa, o mahkeme tara-fından mirasın açıldığı yerin sulh mahkemesine gönderilir.

    Red kayıtsız ve şartsız olmalıdır.

    Sulh yargıcı sözlü red bildirimini tutanağa geçirerek red-dedene imzalatır; bildirim yazılı yapılmışsa imza belgelenir.

    Reddin süresi içinde yapılmış olduğu anlaşılırsa red, mirasın açıldığı yerin sulh mahkemesince özel kütüğüne geçi-rilir ve reddeden mirasçı isterse kendisine reddi gösteren bir belge verilir.

    İmzanın nasıl belgeleneceği ve kütüğün nasıl tutulacağı, tüzüğünde gösterilir.»