• “1998 ve 1999 Tasarısı”ndaki Gerekçe

     “Madde 973 - Yürürlükteki kanunun 887 nci maddesini karşılamaktadır.

    Hüküm değişikliği yoktur. Zilyetlik kavramı düzeltilmiştir.”



  • “1984 Tasarısı”ndaki Gerekçe

     

    ‘Madde 889 - Madde, yürürlükteki kanunun 887. madde-sini karşılamaktadır. Hüküm değişikliği yoktur.’:

     

    “A. Zilyetlik kavramı ve türleri

    I. Kavram

    Madde 889 - Bir şey üzerinde fiilî hâkimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir.

    Taşınmaz üzerindeki irtifak haklarında ve taşınmaz yü-kümlülüklerinde hakkın fiilen kullanılması zilyetlik sayılır.”


  • “1971 Tasarısı”ndaki Gerekçe

     

    “Genel Düşünceler:

    Medeni Kanunumuzun dördüncü kitabı olan (Eşya Hu-kuku) kitabının: 1) MÜLKİYET HAKKI, 2) MÜLKİYETTEN BAŞKA AYNİ HAKLAR (sınırlı ayni haklar), 3) ZİLYETLİK VE TAPU SİCİLİ olmak üzere üç büyük kısma ayrıldığına, Eşya Hukuku kitabının en başında işaret olunmuştur. Bu ön tasarıda şimdiye değin ilk iki büyük kısım tamamlandı. Burada üçüncü ve son kısım düzenlenmektedir. Bu kısım, 24 üncü, 25 inci bölüm olmak üzere kendi içinde iki büyük bölüme ayrılmış 24 üncü bölüm elmenliğe (zilyetliğe) 25 inci ve sonuncu bölüm ise tapu siciline özgülenmiştir. Medeni Kanunun önceki kısımlarında yer almış bulunan öbür bölümlerden çoğunun tersine olarak buradaki bölümler kendi içlerinde (fasıl) yani (ayırım) taksimatına tabi tutulmamış, bölümler, kendi bütünlüğü içinde kala-rak madde kenar başlığındaki harf ve taksimatı ile yetinilmiştir.

    887-909 uncu maddeler yani 23 madde elmenliğe (zil-yetliğe); 910-935 inci maddeler yani 26 madde ise tapu kütüğüne özgülenmiş bulunmaktadır.

    Daha çok taşınırları ilgilendiren elmenlik kurallariyle, daha çok taşınmazları ilgilendiren tapu kütüğü kurallarının bir araya getirilerek Medeni Kanunun sonunda bağımsız bir kısım (üçüncü kısım) olarak yer almış bulunmasının sebebi, (elmenlik) ile (tapu kütüğü)nün görevlerindeki paralellik ile izah edilebilir; yani bunlar, nitelik bakımından ayrı ayrı hukukî kurumlar ve kavramlar oldukları halde, görevleri bakımından önemli konularda benzerlik gösterirler. Elmenlik (el sahipliği) demektir. Arapça (zilyetlik) kelimesinin tam Türkçesidir. Şu halde taşınır veya taşınmaz üzerinde, hak sahibi olsun olmasın, eğer bir kimse el sahibi ise o şeylerin elmenidir. Çok defa hak sahipliği ve elmenlik aynı şey üzerinde birleşir. Meselâ bir kimse, üzerindeki elbisenin malik olduğu gibi, içinde oturduğu evin hem mal sahibi, hem de elmenidir. Şu halde elmenlik bir dış görünüş olup, taşınırlarda bir aynî veya şahsî hakkı, meselâ mülkiyet hakkını veya taşınır üzerindeki rehin hakkı sahibinin aynî hakkını açık bir hale koymaktadır. Bu açıklık, özellikle taşınırlar için söz-konusudur. Gerçi elmenlik yalnız taşınırlarda değil, taşınmazlarda dahi söz konusu olursa da, taşınmaz üzerindeki aynî veya şahsî hakkı ayrı ayrı açık bir şekilde gösteremez. Bir bahçede veya tarlada duran kimsenin o tarlanın maliki mi, kiracısı mı, yoksa orada dinlenen bir üçüncü kişi mi olduğunu kestirmeye imkân yoktur. Fakat üzerinde bir elbise bulunan kimse, o elbisede -kural olarak- ya mülkiyet hakkına veya kiradan veya ariyetten doğan bir kişisel hakka sahip olup, bu hak dolayısiyle, o elbiseye (zilyet) elmen bulunmaktadır. Kısacası elmenlik bir taşınmazı elinde bulunduran aynî veya kişisel hakkını herkese açıklayıcı bir rol oynamaktadır. Böyle bir açıklığa taşınırlarda olduğu kadar taşınmazlarda da ihtiyaç vardır. Ancak bu ihtiyaç taşınmaz üzerindeki aynî hakların tapu kütü-ğüne tescil ve bazı şahsî hakların şerh edilmeleriyle sağlanır. Görülüyor ki elmenlik, taşınırlar üzerindeki, tapu kütüğü ise taşınmazlar üzerindeki hakların herkese açık olarak görünmesini sağlama bakımından, birbirine paralel bir nitelik taşırlar.

    Mülkiyetin geçirilmesinde de bu paralellik görülmektedir. Taşınırlarda mülkiyet hakkı kural olarak ancak zilyetliğin nakli (teslim) ile (mad. 687. cümle1); taşınmazlarda ise tapu kütüğüne tescil ile (mad. 633/cümle 1) edinilir. Böylece, yasada yazılı istisnalar dışında, mülkiyetin geçirimi için taşınırlarda elmenliğin geçirilmesi ne gibi bir görev yapıyorsa, taşınmaz-larda tapu kütüğüne tescil de bu geçirim için aynı görevi yapmaktadır. Bu durum yalnız mülkiyette değil, rehin hakkının kurulmasında da görülmektedir. Taşınır bir mal üzerinde rehin hakkı kurulabilmesi için, kural olarak o malın elmenliğinin rehnalana geçirilmesi gerekir (mad. 853/cümle 1). Taşınmazlar üzerinde bir rehin kurulması için ise, rehnin tapu kütüğüne tescil edilmesi gerekir. (mad. 771/cümle 1).

    Her iki hukuki kurumun görev paralelliğini, taşınırların ve taşınmazların iyiniyetle edinimi konusunda da görmekteyiz: Bir kimse bir taşınırı iyiniyetle ve malik olmak amaciyle, o taşınırın sahibinden başka bir kimseden de olsa, edinmişse, o taşınıra elmen olduğu andan itibaren kural olarak mülkiyet hakkını da edinmiş olur, (mad. 687/cümle 2-4 ve mad. 901). Taşınmazlarda ise: “Tapu kütüğündeki kayda iyiniyetle dayanarak mülkiyeti veya başka bir ayni hakkı edinen kimsenin bu edinmesi geçerli olur.” (mad. 931) Yani tapu kütüğündeki kayıt doğru olmasa bile ona iyiniyetle dayanıp taşınmazı edinen kimsenin hakkı korunmaktadır. Görülüyor ki elmenlik ve tapu kütüğündeki kayıt arasında, iyiniyetin korunması ve hak iktisabının geçerli sayılması bakımından da paralellik vardır. Ay-rıca elmenlik mülkiyete karinedir. (mad. 898). Yani bir taşınırın elmeni yukarıda görüldüğü gibi onun maliki sayılır. Taşınmazlarda ise tapu kütüğündeki kayıt, taşınmaz mülkiyetine karinedir ve kendi üzerine tescil yapılmış olan kimse, o taşınmazın maliki sayılır (mad. 905/cümle 1).

    İşte bütün bu saydığımız paralel noktalar elmenlik bahsi ile tapu kütüğü bahsinin biraraya getirilerek Medeni Kanunun Üçüncü Kısmında arka arkaya düzenlenmesine gerekçe teşkil etmektedir."

    ‘1) Terim ve ifade: Gerek 24 üncü bölümün başlığında gerek maddenin içinde ve Medeni Kanunun bütün öteki kısımlarında (zilyetlik) karşılığı olarak (elmenlik) terimi yerleşti-rilmiştir. (Zi ve zü) kelimeleri aynı manaya kullanılan Arapça iki kelimedir. (Sahip) anlamına gelir. Türkçede (li, lı) edatlariyle karşılanabilir. (Zişan) kelimesi (şan sahibi, daha doğrusu şanlı), (zikudret) kelimesi (kudret sahibi, kudretli), (zihayat) kelimesi (hayat sahibi, yani canlı) anlamına gelmektedir. İşte tıpkı bunlar gibi (zilyet) kelimesi de (elsahibi, yani elmen) anlamındadır. Türkçemizde yerleşmiş bulunan (göçmen, seçmen) kelimeleri gibi (elmen) kelimesinin de halk tarafından daha iyi anlaşılacağı ve bir hukuk terimi olarak yerleşeceği hususunda hiç şüphe etmemek lâzımdır. Bu nedenle bütün Medeni Kanunda bu terim kullanılmıştır. Esasen doktrinde dahi bugün kullanılmağa baş-lanmış bulunmaktadır.

    887 nci maddedeki öteki terimler, yukarıki maddelere uydurulmuş, maddenin ikinci fıkrasında sözü edilen yükümlenim (irtifak) hakkının, (taşınmazlara ilişkin yüklenim) olduğu açıklanmıştır; zira bir taşınmaz üzerindeki yükümlenim de mesela bir inek üzerinde kurulmuş olan yararlanım (intifa) hakkında zilyetlik bir hak üzerinde değil, doğrudan doğruya o hayvan üzerindedir. Ayrıca bu maddenin ifadesi sadeleştirilmiş ve açıklanmıştır.

    2) Biçim değişikliği: Ayrı ayrı iki kuralı kapsayan 887 inci madde, İsviçre aslında olduğu gibi iki bağımsız fıkra haline konulmuştur.

    3) Hüküm değişikliği, yoktur.’:

     

    “A. Niteliği ve Türleri

    I. Kavram

    Madde 887 - Birşey üzerinde eylemli olarak egemen bulunan kişi o şeyde elmendir.

    Taşınmazlara ilişkin yükümlenim hakları ile taşınmaz yükümlerinden doğan hakların eylemli olarak kullanılması, eşya üzerindeki elmenlik gibidir.”