• «1998 ve 1999 Tasarısı»ndaki Gerekçe

     «Madde 534 - Yürürlükteki kanunun 481 inci maddesini karşılamaktadır.

    Madde, İsviçre Medenî Kanunun 501 inci maddesindeki aslına uygun olarak üç fıkra hâline getirilmiş ve arılaştırılmak suretiyle yeniden kaleme alınmıştır. Hüküm değişikliği yoktur.»



  • «1984 Tasarısı»ndaki Gerekçe:

     

    Madde 458 - Madde, yürürlükteki kanunun 481. madde-sini karşılamaktadır. Hüküm değişikliği yoktur. Buna mukabil madde, kaynak İsviçre Medenî Kanununun 501. maddesine uygun olarak üç fıkra hâlinde düzenlenmiştir.

    İkinci fıkrada tanıkların açıklamalarının mutlaka kendi-leri tarafından yazılması gerekmediği, bu açıklamanın daktiloda yazılabileceği, önemli olan hususun açıklamanın altının tanıklar tarafından imza edilmesi olduğu dikkate alınarak fıkranın ifa-desi düzeltilmiştir.’:

     

    «Tanıkların katılması

    Madde 458 - Vasiyetnameye tarih ve imza konulduktan hemen sonra mirasbırakan, vasiyetnameyi okuduğunu, bunun son arzularını içerdiğini memurun huzurunda iki tanığa beyan eder.

    Tanıklar, bu beyanın kendi önlerinde yapıldığını ve mirasbırakanı tasarrufa ehil gördüklerini vasiyetnameye yazarak veya yazdırarak altını imza ederler.

    Vaziyetnamenin içindekilerin tanıklara bildirilmesi ge-rekli değildir.»


  • «1971 Tasarısı»ndaki Gerekçe:

     

    ‘1) Terim ve ifade: Yürürlükte bulunan metinde 481 inci maddenin kenar başlığı; «işhat ve şahitlerin vazifesi» dir. Oysa burada söz konusu olan şey bir vazife olmaktan ziyade, vasiyetnamenin düzenlenmesine tanıkların doğrudan doğruya katılmasıdır. Bu katılma vasiyetnamenin bir rüknü, bir unsuru nite-liğindedir. Bu sebeple kenar başlık, İsviçre aslına uygun olarak «tanıkların katılması» şekline konulmuştur. «Şahit» yerine «ta-nık» terimi zaten çoktan beri doktrinde ve uygulamada yerleşmiş bir kelimedir.

    Maddenin birinci fıkrasındaki «son arzuları» yerine «ken-di vasiyetini» kelimeleri konulmuştur; zira vasiyetnamedeki arzular başka bir vasiyetname ile değiştirilebileceğinden, bu maddede buna «son arzu» demek ve böylece kesin bir ifade kullanmak yerinde bulunmamış ve esasen «arzu» kelimesinin de, hukukî bir terim olmadığı düşünülerek maddenin ifadesi yukarıki şekilde kaleme alınmıştır. Zaten bu maddeyle güdülen maksat, vasiyet konusundaki iradenin resmi bir vasiyetname içinde satanması olduğu için «kendi vasiyetini» kelimeleri birinci fıkranın ifadesine daha uygun düşmektedir.

    İkinci fıkrada, yukarıki maddelere uygunluğu sağlamak için bazı terim değişiklikleri yapılmış üçüncü fıkranın ifadesi ise, İsviçre aslında olduğu gibi, objektif bir ifadeye bağlanmıştır. Bugün yürürlükte olan metinde ikinci fıkra olan bu fıkra, vasiyeti yapan kimsenin, vasiyetnamenin içinde yazılı olanları ta-nıklara bildirmiyebileceği, şeklinde, tamamen sübjektif bir nite-lik taşımaktadır. Halbuki maksat vasiyetnamenin içindeki-lerin vasiyetliye bildirilip bildirilmemesi meselesinin düzenlenmesi olmayıp, tanıkların vasiyetnameyi imza etmeleri için onun için-de yazılı olanları bilmelerinin şart olmadığının bildirilmesidir. Bu fıkranın ifadesi bu sebeple değiştirilmiştir.

    2) Biçim değişikliği: Bu maddenin birinci fıkrası, yürürlükteki metinde bir tek fıkra halindedir. Oysa madde ayrı ayrı üç kuralı kapsadığı için, aslında olduğu gibi üç müstakil fıkra haline konulmuştur.

    3) Hüküm değişikliği: Bu maddenin yürürlükteki ikinci fıkrası müphemdir. Tanıkların vasiyetnameye koyacakları şerh ile kendi el yazıları ile mi olmalıdır? yoksa bu şerh başka birine yazdırılıp imza olunabilir mi? Bu durum fıkranın ifadesinden açıkça anlaşılmamaktadır. Bu yüzden uzun süre tatbikatta te-reddüt doğmuş ve mahkemelerde başka başka uygulamalar görülmüş ve neticede iş, «içtihatın birleştirilmesi» yoluna gitmiştir. İsviçre’de bütün müellifler ve Federal Mahkeme, tanıklar tarafından vasiyetnameye yazılacak şerhin mutlaka onların el-yazısı ile olmasının şart bulunmadığı, bunun başka birine veya makine ile yazdırılabileceği, ancak imzanın, tanık tarafından kendi elyazısı ile konulması gerektiği kanaatindedirler. Bu ko-nuda oy birliği vardır, Türkiye’deki tereddütler temyiz mahkemesi içtihatı birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 28.11.1945 gün ve 13/15 sayılı kararı ile çözümlenmiş ve Medenî Kanunun 481 ve 482 nci maddelerinde sözü edilen şerhlerin, tanıklar tarafından kendi el yazılarıyle yazılıp altına imza olunabileceği gibi başkası tarafından veya makine ile yazılıp tanıkların bunları okuyarak hadiseye uygunluğunu anladıktan sonra altını kendi elyazılariyle imzalıyabilecekleri ve bu durumda dahi ka-nunun aradığı tevşik işi yerine getirilmiş olacağından, vasiyetnamenin geçerliğinin zedelenmiyeceği, kısacası, bu şerhlerin her halde tanıkların elyazıları ile yazılmasının gerekmediği sonucuna varılmıştır. Doğrusu da budur. İşte 481 inci maddenin ikinci cümlesi (tasarıda ikinci fıkra) bu yolda değiştirilmiştir. Gerçi Borçlar Kanununun 14 üncü maddesinde imzanın, üze-rine borç alan kimsenin kendi elyazısı olması gerektiği şeklinde genel bir kural var ise de, vasiyetnamede tanıklar bir borç altına girmedikleri için bu genel kuralın, vasiyetnameyi düzenliyenlerce tatbiksiz bırakılması -uzak bir ihtimal de olsa- mevcut bulunduğundan, vekilecek şerhe atılacak imzanın, tanığın kendi elyazısı ile atılması yönündeki bu değişiklik malûmu ilâm kabi-linden, lüzumsuz bir ekleme niteliğinde değildir.’:

    «c) Tanıkların katılması

    Madde 481 - Vasiyetnameye tarih ve imza konulunca, vasiyetçi, vasiyetnameyi okuduğunu, bunun kendi vasiyetini kap- sadığını, memurun yanında, hemen tanıklara bildirir.

    Tanıklar bu bildirmenin kendi yanlarında yapıldığını ve vasiyetçiyi tasarrufa yetenekli gördüklerini vasiyetnameye ya-zarak veya yazdırarak kendi el yazılarıyle imza ederler.

    Vasiyetnamenin içindekilerin tanıklara bildirilmesi şart değildir.»